23 Haziran 2013 Pazar
Direniş
Ölüm hayata direnmeye gitmiş
Hayret, döşeğinde dile gelmiş
Üzerimize zimmetli bu nefesler
Hep kendi vakitlerini beklermiş
18 Haziran 2013 Salı
Gezi
Bugün kök salınacak bir topraksak
O uzun uykularımızdan uyanarak
Gelmiş geçmiş tüm avare gecelere
ve onların tatsız hatıralarına inat
ve umutla ayağa kalktıysak artık,
hep birlikte uzansın kollarımız semâya
Gezinin o cılız gövdesinden bir çınar olarak
bir ağaç gibi duralım sessiz sedasız, kaygısız
düşen gölgemizde dinlenilsin tasasız
O uzun uykularımızdan uyanarak
Gelmiş geçmiş tüm avare gecelere
ve onların tatsız hatıralarına inat
ve umutla ayağa kalktıysak artık,
hep birlikte uzansın kollarımız semâya
Gezinin o cılız gövdesinden bir çınar olarak
bir ağaç gibi duralım sessiz sedasız, kaygısız
düşen gölgemizde dinlenilsin tasasız
12 Haziran 2013 Çarşamba
Kılıç çiçeği
Üç dört sene evvel gene yazın bir şeyler ekeyim, toprakla
uğraşayım istedim. İşe zor kısmından başladım, limon ekecektim. Pamuk arasında
çimenlendirmeye çalıştığım ilk üç limon çekirdeğinden bir şey elde edemedim.
Yemekte masanın üstünde bulup peçetenin arasına sakladığım çekirdekler ise evvelkilerden daha
inatçı çıktı. Evde küçük bir saksıda koca kışı küçük yeşillikler olarak
geçirdiler.
Yazın onlara kök salabilecekleri büyükçe bir saksı aldım ve
iş yerine götürüdüm. Balkon sabah güneşi alıyordu. Limonlarım burada klima
takılan kadar şenlendi. Klima yüzünden üç küçük limonumun kavrulduğunu fark ettiğimde ise çok geçti. Saksıyı alıp odama götürdüm. Neyse ki küçük limon yeşilliklerimden büyük
olanı daha sonra tekrar yeşillendi.
Burdaki arkadaşlardan biri saksının bir köşesine kılıç
ekmiş. Saksı büyüktü, ses etmedim.
Annem gelip gideren burada limonun yetişmeyceğini söyleyip
duruyordu. Limonu söküp yerine para çiçeği ekmemin daha iyi olacağını düşünüyordu. Bir kenara da para
çiçeği ektik; saksı büyüktü, ses etmedim.
Babam çiçekleri çok sever,
bir saksı da o getirdi, çiçeklerin sulanması işini üstlendi. Yılbaşı ve
Atatürk çiçeklerini getirip onları da o dikti. Saksı büyüktü, ses etmedim.
Penceremiz sabah güneşi alıyor. Cam içersine yarım saat bir
saat kadar güneş geliyor. Buna rağmen bu bahar çiçekler canlandı, serpildi. Nihayetinde limon
canlanacaktı. Pencereye çıkarabilsek 2-3 saat daha sabah güneşi alacaktı. Pencerenin
önüne bir demir yapmayı düşündüm. Babam önce gereksiz bulsa da sonradan bu fikri benimsedi. Ölçü almış, cumartesi demirciler çarşısında demiri yaptırdı. Demir pazar
günü boyandı.
Dün demiri pencereye taktık. Fakat uygun bir açıyı bulmak
kolay değildi. Kılıç nazikti, içerde perdeye dayanıp durabiliyordu. Limonu
güneşe çevirdiğimizde kılıç öne doğru eğiliyor, kırılacak gibi rüzgarda
sallanıyordu. Kılıcı duvara yasladığımızda limon yaprakları güneşe sırtını
dönüyordu. Babam kılıcı duvara yaslamıştı, ben de limonu güneşe çevirecek
şekilde çeviridim. Bir ben saksıyı çevirdim, bir babam. Sonunda böyle kalırsa
limonun güneşe sırtını döndüğünü söylediğimde babam ses etmedi.
Fakat bu sefer kılıcın bu halde kalması halinde kırılacağını
düşünmek beni huzursuz etti. Ne zaman ne arada olmuştu bilemiyorum ama kılıç
da bana emanetti. Kılıcın kırlımaycağı şekilde saksıyı çevirdim, onları duvara yasladım. Saksıda bol
yer vardı, kılıç çiçeğini korumak mümkündü. Kılıç çiçeğini de evlat edindim, yeni tanıştık aramızı düzeltmeye çalışıyorum şimdiler de. Hayat da bu saksı gibi galiba.Bir çok kişi farkında olmadan bir şeyler getirip, bir şeyler ekiyor hayatımza. Varlıklarının farkında olduğumuz, beraber yaşadığımız ama henüz uzlaşmadığımız, benimsemediğimiz, belki de tanışmadığımız şeylerle dolu çevremiz ve malesef onları sadece kırarken farkediyoruz.
Bugün evden getirdiğimiz bir çıtayla kılıç çiçeğini sabitldik. Saksıyı da bir telle sabitledik, ne olur ne olmaz diye. Bugün şansa hava kapalı. Şimdi hep beraber güneşi bekliyorlar, biz de onların büyümesini bekliyoruz göz ucuyla:)
Bugün evden getirdiğimiz bir çıtayla kılıç çiçeğini sabitldik. Saksıyı da bir telle sabitledik, ne olur ne olmaz diye. Bugün şansa hava kapalı. Şimdi hep beraber güneşi bekliyorlar, biz de onların büyümesini bekliyoruz göz ucuyla:)
8 Haziran 2013 Cumartesi
Elma
Elmaya olan ilgimiz elmanın tadıyla ilgilidir, çürükleri ile değil. Elmayı tadıyla, rengiyle, şekliyle hatırlarız. Elmayı elma yapan manavda aldığı darbeler değildir. Hatta bazen çürükleri onun sağlık belirtisi bile olur. Bu yüzden organik deriz, doğal deriz.
Elmanın, armut ya da portakal olmasını isteyebiliriz, gerçekçi olmasa da. Elmayı, armut yapmanın tek yolu elma ağacını söküp yerine armut dikmektir. Bunun için bir ağaç direnmez, ama kendisine elma muamelesi yapılan insan direnir.
Manavın kakaladığı çürük çarıkları bile elmalıkları için temizler yeriz. Çürük çarıklar için manava kızılır, elmaya değil.
Dehşet veren kısım elmadan armutluk beklemek için ona şiddet uygulanabileceğinin düşünülmesidir. Gençleri, kafalarını kıra kıra terbiye etmeye kalktığınızda aklınızda sadece onların size verdikleri tepki kalır. Onları onla değerlendirirsiniz.
Elma, armut, portakal nihayetinde meyvedir. Elmaya sadece elma diye bakmak onun meyveliğini bir noktadan sonra kaybetmektir. Böyle bir bakışla da elmaların ve armutların bir kategori altında toplanması mümkün olmaz.
7 Haziran 2013 Cuma
Zihin
Zihin yaralı bir kuştur
Biraz sûkut için
çırpınır durur.
ya da
Zihin yaralı bir kuştur
Biraz sûkut için
Nafile çırpınır durur.
ya da
Zihin yaralı bir kuştur
Nafile sûkut için çırpınır durur
ya da
Zihin yaralı bir kuştur
Nafile sükun için çırpınıp durur
ya da
Zihin yaralı bir kuştur
Nafile sûkut için çırpınır durur
ya da
Zihin yaralı bir kuştur
Nafile sükun için çırpınıp durur
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)