26 Temmuz 2013 Cuma

Sokaklar kimseye yasaklanamaz...

Görüş görenin ufkuyla sınırlıdır. Gören gene kendiyle, kendini görür. Öyleyse sen kötü görmek istemiyorsan, yaralanmak, yaralamak istemiyorsan görüşünü düzelt, ufkunu kaktüslerle yılanlarla doldurma.

Hamilelik insani bir hal, insani bir nitelik. Niteliği öne çıkarıp bir estetik kaygı derdine düşmek; şekle, niteliğe takılmak da neyin nesi. Peki ya o niteliğin sahibi? Niteliğin özü öncelemesi değil midir bu? O niteliğe sahip olanın gönlü?Tasavvuf adına gönülleri bırakıp nitelikleri, şekilleri mi kovalayacağız. Bu ışığı bırakıp gölgesiyle oyalanmak olmaz mı?

Hamilelik insani bir hal, insani bir nitelik. Öyle bir bahşedilmiş niteliktir ki  bu, onu yaradan sıfatına yükseltir. * Böyle bir nitelik çirkin olabilir mi? Emeğiyle hayatını kazanana, dolmuşa otobüse binene, sokağa çıkana keyfi yasaklar konamaz. Uygulanması mümkün olmayan kurallarla, örflerle insanlar suçlanamaz, suçluluk duymaları beklenemez.


Başlarında sikkeyle Abdülbaki Gölpınarlı Dedeye küfreden atanmışların, hamilelik hakkında ileri geri konuşanların,  beyanları ve yaptıkları Mevleviyye'yi bağlamaz. 


* "Kadın, Hak nurudur, sevgili değil...Sanki yaratıcıdır, yaratılmış değil!"
Mesnevi 2437

13 Temmuz 2013 Cumartesi

Aşkolsun!



Eski bir şehirdir Kerbelâ,
Yazgısı Kâlû belâ dan
Eskişehir'in de Kerbelâ'nın da 
Ne Ali'si tükenir ne Yezidi

Tüm harabatların var bir farkı
Bu da hep arslanların hakkı
Fakrı eyvallahlarında saklı



İyi bir Mevlâna filmi neden yapılamaz?

.


İyi bir Mevlâna filmi neden yapılamaz?

Geçen hafta kanallardan birinde yeni çekilmiş bir Mevlâna filmi vardı. Televizyon filmi formatında hazırlanmış. Oturdum seyrettim. Doğrusu ne anlatacaklarını, konuyu nasıl bağlayacaklarını merak ettim. Bir tv filmi için epeyi emek sarf edilmiş, dönem dekorları/canlandırmaları yapılmış, animasyonlar eklenmiş. Oyuncular çok tanınmış değildi, ama ellerinden geleni yapmışlar. Bütün bu iyi niyetlere rağmen son zamanlarda oluşan Mevlâna filmi klişesini aşamamışlar.  Mevlâna filimlerinin bir klişesi oluştu; günümüzde yaşanan bir aşk hikayesi ile Mevlâna’nın hayatını harmanlamak, filmin sonunda ise günümüzdeki aşk hikayesini mutlu bir sonla, hidayetle bağlamak. Klişe Şems’le Mevlâna’ nın tanışması ile Şems’in ölümünde doruk yapıyor. İyi kötü bu beklenti  yaratılıyor. En sorunlu kısımda burası oluyor, senaristler(/romancılar) böyle bir sahnelere diyalog yazmakta zorlandıklarından işi Divan’ı Kebir’den alıntılarla, kendilerinin tasavvuftan anladıklarını özetlemekle aşmaya çalışıyorlar. Böylece birbirinin kopyası senaryolar(/romanlar) çıkıyor.

Tasavvuf gibi çetrefil bir konuda yanlış bir şey söylemek endişesi de var galiba. Konunun zorluğu ona nüfuz etmeyi de güçleştiriyor. İşin ticari yanı zaman açısından da insanları sıkıştırıyor olabilir.
Bu klişe içinde iyi bir film yapabilmek için olağanüstü diyaloglara ihtiyaç var sanırım. Bu belki görsellikle desteklenebilir. Fakat klişe gene de aşılmış olmaz.

Bana kalırsa iyi bir Mevlâna filmi için, (ya da Mevlevîlik için) bu klişenin dışına çıkmak gerek. Mevlâna’nın hayatının, tasavvufi düşüncelerin, bir aşk hikayesinin baskın olmadığı, belki de hiç olmadığı, ufak tefek göndermelerle filmin karakterini belli ettiği bir senaryo olabilir. Gene bana kalsa (ki benim boyumu aşan bir mevzu) zaman zaman Galata Mevlevihanesinin bahçesinde dolaşan, daha çok köprü altı çocuklarıyla haşır neşir olan Nohut adında bir kedi üzerinden bir senaryo düşlenebilir :)

Mevlâna filimleri, romanları ilgiyi canlı tutması açısında faydalı. Fakat yarattıkları klişeler ile de sınırlayıcı. Tasavvufi düşüncenin günümüz  için canlı ve gerçekçi bir ifadesinden söz edebilmemizi engelliyici. Günlük hayat için gerçek dışı kalıplarıyla aşılması gereken bir durum.