7 Eylül 2007 Cuma

Türkiye üzerine

Türkiye ulusal sentezini yapmak zorundadır

Türkiye ne yapıp yapıp kendi ulusal sentezini yapmak zorundadır. Ulusal kültür sentezi yoktur.Osmanlı ve Selçuklu inanılmaz güzellikte bir ümmet kültür sentezi sunmuştur. Gazi, Dil Kurumunu ve Tarih Kurumu'nu bunlar için kurmuştur. Biz burdan Batı kültürü, Batı kültürü deyip duruyoruz, oraya gidince Batı kültürünün olmadığını görüyorsunuz. Fransız kültürü, İngiliz kültürü, Alman kültürü, Amerikan kültürü var. Hepsi birbirinden çok farklıdır. Tek ortak değerleri; Hristiyanlık. Onlar, Batı Hıristiyan Kültür çevresini oluşturmuş. Burda da bir doğu müslüman kültür çevresi var. Müslümanlık din olarak ayrı, ama bir de kültür boyutu var. Kültür olarak bunu bırakıp Hıristiyan kültüründen yararlanıp ulusal sentez yapamazsınız. O zaman ne oluyor aydınla halk arasında şimdi yaşadığımız karşıtlık çıkıyor. Halk aydını benimsemiyor, itiyor. Aydın da halkı benimsemiyor, bundan da gavur yararlanıyor. Aydını kullanıyor istediğini yaptırıyor. İşte görüyorsunuz; milyon dolarlar gönderip istediği gibi kullanıyor. Çünkü senin kendi değer ölçülerini ortadan kaldırıyorlar. Bu defa halk pusulasını şaşırıyor. Kültürsüzleştiriliyor...

Atilla İlhan

http://www.tilahan.net/default.asp?lang=0&pId=16&quotaId=26


İlber Ortaylı-İmporotrluğun en uzun yüzyılı sh.170-171

"Laik toplum düzeninin tanımın burada ele almalıyız. Böyle bir tanım muhtelif biçimde yapılagelmiştir. Bazıları laiklikten her din ve inanca mensup grupların tolere edildiği, bazıları da toplum hayatının düzenlenmesinde dindışı kaynaklara dayanan hukuk normlarının egemen olduğu bir hukuk düzenini kasteder. Oysa bu iki koşul laik toplumda bulunması gerekli, ama yeterli nitelikler değildir. Laik toplum standart ve monist(tekli) bir yönetim düzenini ve farklı din ve cinsiyette insanların eşit koşullarla bağlı olduğu bir hukuk mevzuatının bulunduğu toplum düzeni demektir. Yani bir toplumda dini hoşgörü olabilir (Eski Roma , ortaçağ İslam ve Osnmanlı imporatorluklarında olduğu gibi), dindışı kaynaklardan esinlenen veya bu gibi kaynakların ağırlık kazandığı bir hukuk mevzuatı uygulanabilir(Osmanlı, Eski Roma , Bizans ve Cengiz imparatorlukları gibi), ama toplumda her dini cemaat aynı yasalarla yönetilmiyorsa, kadın ve erkek için dini inanaca dayalı farklı düzenleme ve normlar varsa (mirasta eşitsizlik, toplum hayatında kısıtlama ve farklılık gibi), hatta sadece belirli bir sınıf için,örneğin ruhban için imtiyazlar tanınmış ve yönetici elitin imtiyazlarının meşruyieti Tanrısal bir kaynağa dayandırılarak açıklanıyorsa, orada laiklikten söz edilemez. Bizim siyasal düşünce ve tarihiliğimizde bir garip tutum bu noktada başlar . Saydığımız gayrilaik kurum ve adetler kendi çağının icabıdır. 20. yüzyılın laik hukuk düzeni geçmiş çağ için gerekli değilidir, aramanın beyhude ve yanlış bir tarih yaklaşımı olduğu açıktır.Kısacası tüm toplumsal sınıflar için hukuki mevzuatın uygulanması, hiç kimseye dinsel ayrıcalık ve üstünlük tanımayan bir toplum düzeni diye tanımlanan laikliğin, merkeziyetçi modern toplum yapısıyla özdeş olduğu, ancak o sayede gerçekleşebileceği açıktır. Laiklik, bir yerde, modern toplumun ön koşullarının gerçekleşmesine bağlıdır. Ancak toplumun belirli bir gelişme düzeyinde bu ideoloji , yeni hukuk ve toplum düzeyinin gelişimini hızlandırabilir de..."

Hiç yorum yok: