"Fakat unutulmamalı ki 'uslu olmak', aynı zamanda sakin olmak, kımıldamamak, hareket etmemek, başkalarını rahatsız etmemek demektir. Uslu olanlar, usun sınırları içinde kımıldamadan duranlardır. Aşk ise harekete geçmeyi, yerinde durmamayı gerektirir."
http://www.aksam.com.tr/hakikat-icin-hakikatin-katli-1086y.html
" Belli insanların belli amaçlarla belli kararları aldıkları ve kararların ekonomik gidişimizi bizim için düzenlediği gitgide açık olmaktadır. Bugün herkes yağın sabunun fiyatının nesnel bir arz-talep yasasına göre değişmediğini bilmektedir. Herkes, durgunluğun ve işsizliğin insan yapımı olduğunu bilmekte, ya da bildiğini sanmaktadır, hükümetler bunları nasıl iyi edeceklerini bildiklerini söylemekte, hatta iddia etmektedirler. Laissez-faire'den planlamaya bilinçsizlikten benlik-bilincine, nesnel ekonomik yasalar inancından insanın kendi eylemiyle kendi ekonomik kaderine egemen olacağı inancına geçilmiştir. Toplumsal politika, ekonomik politikayla elele gitmiştir, hatta ekonomik politika, toplumsal politikanın bir parçası haline gelimiştir............... Toplumsal reformların bilinçli çaba ile yapılabileceği inancı, Avrupalı düşüncesinde başat akımdır; bu, özgürlüğün her derde tek deva olduğu inancının yerine geçmiştir..Fransız Devrimi sırasında insan hakları inancı ne kadar anlamlı ve çeşitli gelişmelere gebe olmuşsa,bu inancın varlığı da öyle görünmektedir................... Toplum içinde uygulanması bakımından aklın birinci işlevi, artık, insanı yalnız incelemek değil, dönüştürmektir ve bu insanın akılcı süreçleri uygulayarak kendi toplumsal, ekonomik ve siyasal işlerin idaresini 20. yüzyıl devriminin başlıca yönerinden biri gibi görünmektedir." Tarih Nedir -Edward Hallet Carr sh.159-160-161
Aklın uslu hali sorumluluk almayan bir hale de işaret ediyor. Akılla bir başka insanın hayatını iyileştirmek mümkünken bunu kendi haline bırakmak da bir başka sorumluluk işi. Bir başkasının kaderine etki etme noktasında duyarsızlık/görmezden gelebilme aşka nasıl kapı açar anlamadık doğrusu. İlahi aşka talibin "Tanrının misafirliğine"* duyarsız kalmasını bekleyebilir miyiz?
---
* Mesnevinin bir yerinden
2 yorum:
"Uslu" olmak hakikaten de sessiz olun, kımıldamadan yamacımda oturun demekti, annemiz bize her söylediğinde. Bunu ben de sıkça düşünmüşümdür:)
Carr'dan yaptığınız alıntıda kafama giren cümle ise aklın toplumu dönüştürme aracı olarak tanımlanması oldu...İyi ya da kötü olarak dönüştürme??ve başkalarının bizim adımıza - yönetim adı altında da olsa- kararlar vermesi, bizim adımıza düşünmesi ???Sorumluluğumuzu da onlara yıkmamız???
Başlıktaki gibi (yanlış hatırlamadıysam)herkesin sermayesi ölçüsünde , sadece ondan sorumlu olacağı bir şirket mi hayat? Dediğiniz gibi insan aklı ile başkalarına iyilik edebilecekken bu aksiyon yerine çakılı kalırsa hep?
Bu kısa yazıda çok kesif bir meseleye temas ettiniz bence:)
Aslında alıntı Dücane Bey'in kitabından. Aklı dışarda bırakan bir tasavvuf söyleminin devamı gibi geldi bize. Günlük hayattan, hikmetten dışarda bir tasavvuf anlayışı bize makul gelmiyor. Aklın/hikmetin dışarda kaldığı anlarda olabilir ama bu dünya hayatında, insanlar içinde yaşayan biri için devamlılığı olan bir şey değil sanırız.
Carr'ın kitabı ufuk açıcı bir kitap, tarihe nasıl bakılması konusunda insanı yeni düşüncelere sevkediyor. Mevlana'nın dialetik anlayışı, insanın sorumluluğu üzerine sanki aynı gelenektenler. Akılsızın dinide, sorumluluğuda olmaz derler.
Yorumunuz için çok teşekkürler efendim
Yorum Gönder