24 Aralık 2015 Perşembe

İnsan bir konsere neden gider?


düzeltilecek

Ya da klasik müzik dinler?

İlk akla gelenlerden başlayalım. Kültürlü görünmek, çevresine hava atmak için? Sosyalleşmek için? Çevresindeki insanlara uymak için? Merak ettiği için? Uzatmak mümkün, ama bunlar herkes için ileri sürülemeyeceğinden pek geçerli değil gibi. Herkesi kapsayan yanıtlar olarak görünmüyor. Sanatın(/müziğin) etkisini görmezden gelen yanıtlar. Daha çok, daha evvel pek konsere gitmemiş, belki ilk defa gidecek biri için geçerli yanıtlar. Cevabı psikolojinin, sosyolojinin alanında aranacak sorular.  Bu cevaplar müziğin insanda bir haz uyandıracağını ya da bir etki yaratacağını hesaba katmıyor.

Peki sadece müzik dinlemek için insan konsere neden gider?

Müzik deyince bizim aklımıza ilkin sözlü müzik gelir. İyi bir şarkıdan bahsederken çoğunlukla güzel yazılmış güfteden de bahsederiz. Bence bu yüzden müziğin bıraktığı etkiyi anlamak için, sözü dışarda bırakan müzikler üzerinden ilerlemeliyiliz. Söz işin içinde oldukça müziğin mi yoksa sözün mü güzel olduğunu ifade etmekte zorlanacağız. İşin içine yorumu kattığımızda iş daha çok karışacak. Başarılı bir yorumun müziğe katkısı hangi açıdandır, güfte yönünden mi? beste yönünden mi? Bizde uyandırdığı tesir, duygulanım hangisindedir? Güncel bir örnek :



Bu yüzden her hangi bir güftenin olmadığı klasik müzik üzerine düşünmeye çalışalım.

Klasik müziğin (ve diğer tüm enstrümantal müziklerin) bizde bıraktığı etki bizi dilin dışında bir alana taşıyor. Günlük hayatımızda hep zihnen bir şeyle meşgulüz. Bazen farkında olarak, bazen farkında olmadan bir şeyler düşünüyoruz, Zihinsel edimlerimiz ise hep dilsel ve kavramsal. İşte klasik müzik bizim zihnimizdeki bu dil düğmesini kapatıyor. Eğer yeterince ilgimizi çekebiliyorsa müziğin hızına, tonuna bağlı olarak sadece(?) duygular kalıyor. Her nota kendinden evvelkine bağlanırken bir sonrakini de çağırıyor. Dikkatimiz bu notalardan bir bütün, bir melodi yakalamaya yöneliyor. Müzik bunu düşündürerek değil düşündürmeden(?) başarıyor. İşin içine söz girdiğinde ise sözün çizdiği resimler kafamızda canlanmaya başlıyor. Mesela Melda Salepçiler'in şarkısında ayrılmakta olan bir çiftin resmi, duygularyla beraber zihnimizde canlanıyor. Şarkıdaki söz oyunlarını çözmüş olmaktan memnun oluyoruz.

Peki ya bu eserde :

https://www.youtube.com/watch?v=sm4eBMgtdT0



Tecrübeli bir müziksevere çok şeyler söylüyor olabilir, ama biz sıradan dinleyicinin söyleyebileceği tek şey neşeli bir müzik olmasından fazlası değildir. Belki bir de  dinledikten sonra sakinleştiğimizi. İsminden dolayı bir yerlerde melodiyi saatin çalışmasına benzetebiliriz, hepsi o.

Şimdi bu düşünce bir evvelki post ile çelişir gibi gözüküyor, bir ara da bunu düşünelim.


4 yorum:

Denge Masaj dedi ki...

Çok güzel, ben de müziği sözlü dinlemeyenlerdenim. Müzik, frekansı üzerinden hemhal olabildiğimiz, canlılık yaratan bir durumdur diye düşünüyorum. Bu anlamda frekans üzerimizde, gelen frekans doğrultusunda yapılanma ya da yıkım etkisi yaratır. Kısacası şifa da yaratabilir, şifasızlıkta

Diye düşündüm. :)

Denge Masaj dedi ki...

Çok güzel, ben de müziği sözlü dinlemeyenlerdenim. Müzik, frekansı üzerinden hemhal olabildiğimiz, canlılık yaratan bir durumdur diye düşünüyorum. Bu anlamda frekans üzerimizde, gelen frekans doğrultusunda yapılanma ya da yıkım etkisi yaratır. Kısacası şifa da yaratabilir, şifasızlıkta

Diye düşündüm. :)

Denge Masaj dedi ki...

Çok güzel, ben de müziği sözlü dinlemeyenlerdenim. Müzik, frekansı üzerinden hemhal olabildiğimiz, canlılık yaratan bir durumdur diye düşünüyorum. Bu anlamda frekans üzerimizde, gelen frekans doğrultusunda yapılanma ya da yıkım etkisi yaratır. Kısacası şifa da yaratabilir, şifasızlıkta

Diye düşündüm. :)

Enis Diker dedi ki...

Tabii bu da düşünülebilir. İyileştirici ve sakinleştirici bir etki olarak