13 Mart 2011 Pazar

Hakikat Derdi ve Emin İnsan Olma

"Ben ol da bil"

Hz. Pir, aşkı bir yöntem olarak sunmasından sonra, aşka nasıl ulaşılacağını soranlara verdiği bu cevapla bir "olmak" tan bahsederken ne demek istemektedir?

"Olmak" hedefi kendi halinde bir duruşu, dini pratiktleri, teşrifatı mı kastetmektedir? Yoksa bunun dışında ya da bu pratiklerle/alışkanlıklarla/huy edinişlerle ortaya çıkan bir olgunlaşma var mıdır? *

"Maarif"in(1) hemen başında namazın gayesi; kılanı değiştirmesi olarak tespit edilmiştir. "Olmak" için değişmek, olgunlaşmak.

Mevlevî teşrifatı sosyal bir düzenliyici olarak kabul edilirse, bundan gaye insanlar arasında sorunsuz yaşamaktan ziyade (ve buna ek olarak) daha ileri bir hedef olarak insanla öğrenmek, gelişmek olarak kabul edilebilir. Bu ise bir enerji, ışıma gibi dışardan bir değişmeden çok kişinin içinden, kendini izleyerek düzeltmesi, gelişmesi anlamına gelir.

Burada iki temel kavramı öne çıkarırak ve onların üzerinden; "hakikat derdi"(2) ve "emin insan olmak"(3) üzerinden bir açıklama denemesi yapmaya çalışırsak;

HAKİKAT DERDİ : Bir şeyin doğrusunu, aslını bilmediğini kabul ediştir, en başta. Tevazuyla bir eksiklik beyanı olarak kabul edilse bile irfana, öğrenmeye, dinlemeye, gelişmeye, geliştirmeye açıklıktır. Günlük hayatta bir çok ufak tefek sorunla, adaletsizlikle karşı karşıya kalırız. Bu olaylarlar bizi bir karar vermeyle karşı karşıya bırakır. Adil olmak burada hakikati bilmekle, hakikate açık olmakla mümkün olabilir. Verilen karar en mükemmel cevap olmayacaktır çoğu kez ve bu yüzden düzeltilmeye, parantezler açmaya, yeni şeyler söylemeye bizi mecbur bırakacaktır.

Seyyid Burhaneddin Hz. de kastedilen hakikat tam olarak buna denk düşmüyor olabilir. Ama Maarifte kastedilen "olmakla" bir arada okuduğunda böyle bir ikinci anlamın çıkarılmasıda ya da zayıf görülen bu anlamın kuvvetlenmesi mümkün olabilir.

EMİN İNSAN OLMAK : Sadece kötülük gelmeyeceğinden değil de dar zamanda da emin olmak ya da düşmanlığında adalet göreceğinden emin olabilmek olarak geniş anlmada düşünülebilir belki. Eminlik sıfatını kazanmak nefse hakimiyetle, hikmetle, tecrübeyle mümkün ve emin olamak karşındakine güvenmenin, onunla diyolog kurabilmenin, öğrenmenin, öğretebilmenin neticesi.

Şemsi Tebrizi Hz. eminlik sıfatına layık olmayı, "Tanrı'ya muti olma"yı onu sevmekle birlikte anmış, emin olma halini ve çabasını övmüşür. Emin olma gayreti "muti olmayı" sağlar mı? Ya da hakikat derdi ve emin olma derdi bir huy haline, edeb haline dönüşürken; insanın zihnini devamlı meşgul etmesiyle; bir sevgiye, rızaya; bir karşılık görmeye de yol açar mı? Nihayetinde elimizde olan yolda olup gayret göstermekle umud etmek.


Pragmatik/faydacı bir sebebden çok huy geliştirici, edebi yerleştirici olarak ele almak daha doğru sanırım. Meseleyi iki kavramla sınırlamaktan ziyade, bu iki kavramı dışarda bırakmamak ve dipnotlarıyla Mevlevîlik içinde temellenmiş olsa da Mevlevîliğin dışında da genel ahlak dairesinin içinde yol gösterici kavramlar olarak düşünmek mümkün sanırım.

------

1. Maarif - Giriş ve birinci bölüm.
2. "Kimde hakikat derdi (gerçekleri araştırıp öğrenme çabası) yoksa, hakikati istemiyor demektir. Mümin o kimsedir ki, balık gibi susuz yaşayamaz. Bütün dünya nimetlerini balığın önüne koysanız, su olmadığı için orada eğleşemez. Öyle ise mümin de balık gibi suya koşar, suya atılır, hem de küçücük bir suda kurtuluş bulamaz. Küçücük bir suda avlanan balık, su az olduğu için oltada kalır. O su balığın içine sinmez, onu tatmin etmez, deniz gerektir ki, balık orada büyüyüp koskoca timsah hâline gelsin. Ey müridi Sen, şeyhin bedenini küçük görüyorsun, halbuki denizi onun içinde bil, sakın bunu olmayacak muhal bir şey de sanma!"
Hz. Mevlâna'nın hocası Seyyid Burhaneddin Hz. lerinden
3. "Zaten ona göre Müslümanlık, teslimdir, yâni halkı kendisinden emin etmek ve Tanrıya mutî olmaktır. O, Muhammed'in "Elinden, dilenden, Müslümanların emin olduğu kişi Müslümandır" hadîsini pek geniş bir manâda anlıyordu. "Bu gece ben, geleceğim diye söz verdiğim o Hiristiyana gidiyorum dedim. Dediler ki : Biz Müslümanız oysa kâfir, sen bize gel. Ben , o çocuk Müslümandır, çünkü teslim olmuştur. Halk ondan emindir, Tanrıya mutîdir o. Sizse teslim olmamışsınız. Müslümanlık teslim olmaktır dedim" (Fâtih. 13. a ) sözleri, bunu apaçık belirtmektedir."
Mevlânâ Celâleddin - Hayatı, Eserleri, Felsefesi - A.Gölpınarlı sh.59

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Pek hakikatli bir yazı olmuş. Sağolunuz.

Enis Diker dedi ki...

Çok teşekkürler efendim