31 Mart 2008 Pazartesi

Dağdaki Çobanın Oyu


Yeni bir tartışma konusu, dağdaki çobanın oyu ile şehirlinin oyunun aynı olup olmayacağı üzerine. Tartışmaya başlatanlar bu düşüncelerine destek vermek için verilen verginin de burada bir ölçü olması gerektiğini savunuyorlar.

Tartışmayı kimin başlatığı o kadar önemli değil. Zihinlerin arkasında bir hazımsızlığın olduğu ortada. Biraz saf ve ne söylediğinin henüz daha ayırdında olmayan birisinin bunu dillendirmesi, ortada olmasa bile bu düşüncelerin konuşulduğunu ortaya çıkarıyor. Zaman zaman bazı köşe yazılarında da bu konuya denk gelmiştik, kimin yazdığını hatırlamıyoruz ama bu yazılarda bir profun oyu ile başkalarının oyunun aynı olmasının doğru olup olmadığı sorgulanmkta idi.

Meseleyi sorgulamadan çözülmesi gereken çobanların hepsinin siyaseten aynı sepette olmadığı gerçeğidir. Bir çoban alevi kökenli olabilir, yörük olabilir, kürt olabilir yada başka bir aidiyetin içnde bulunabilir bu yüzden tek başına bir siyasi görüşü temsil etmez. Konunun bizi ilgilendiren kısmı söylemin insanlar arasındaki eşitlik fikrine karşı duruşudur. Bunun yanısıra çobanlık aynı zamanda kuvvetli bir metefora sahiptir, burdan yazılacak çok şey çıkar konuyu uzmanına bıraklım:)

Neticede bu bir elitist tavır, bu hakkı talep edenler elit olmasa bile. Dayanağı oy hakkını bazı kimselerin daha düzgün kullanacağı. Bu düşüncenin arkasında bilginin, toplumsal statünün insanda ayırt etme gücünü daha kuvvetlendireceği, yada daha kötüsü onların buna hakkı olacağı var.

Temelde bilgiyi nasıl ölçeceğiz. Her bilgiliden daha bilgili yok mu? Bir kere bilgiyi ölçmeye başladığınızda her zaman daha bilgiliyi bulacağımızdan bunun sonu gelmeyecek ve bu bir hiyerarşi arayışı olacaktır.

Şeçkinci tavırda ilk yıkmanız gereken şey insanların eşitliği prensibidir. Ondan sonrada insanları gruplara ayırıp bir hiyerarşi kurmanız gerekecektir. Olacak bir iş değil ama tutun ki buraya kadar geldiniz, grupları nasıl belirleyeceksiniz, bunu kim seçecek, neye göre seçecek? Zengin/fakir, şehirli/köylü, kadın/erkek, okumuş/cahil, yaşlı/genç, göçmen/yerli ayrımında kimin daha hayırlı olduğuna kim, neye göre karar verecek.

Daha hayırlı olduğunu iddia edenin kibri yüzünden nasıl cezalandırıldığını hatırlıyalım. Hakikaten bu farklılaştırma bir küçük görme ve kibri içinde barındırıyor. Kendisinde varolduğu vehmedilen ayırd etme gücünden hareket edilerek toplum çıkarı bahanesiyle ayrıcalık talebi isteniyor.

Birde sorgulanması gereken ayırd etme gücünün bilgiyle doğru orantılı olarak gelişeceği düşüncesi var. Fizik bilgisine, tarih bilgisine sahip olan yada yer kabuğu üzerinde derinlemesine bir bilgiye vakıf olan birinin hayat hakkında, insanları tanıma hakkında da bilgili olduğuğuna iyi ile kötüyü ayırd edebilmede bu bilgilerden bir destek aldığını söylemek pek gerçekçi olmaz sanıyoruz. Ayırd etme gücü hayatla, tecrübeyle, insan tanımakla ve bu yaşanılanları doğru değerlendirebilme ile kazanılan bir şey. Ayırd etme gücü bir duruşu, bir geleneği, bir yerden bakablmeyi gerektirir ki bu kitabi değildir. Hayatın, geleneğin, tecrübenin bıraktığı bir tortudur. Bu tarz bir bilgiye sahip olma açısından dağdaki çoban çoğu kez daha şanslıdır. En azından hayatı belli çıkar çevrelerini gözünden bakmak zorunda kalmaz.

Oy hakkının eşitliği fikrinin arkasında ayırd edebilme gücü yerine vatandaşların devlet önünde eşit olmasıdır. Bu eşitlik hukuk dahil bütün devlet, vatandaş ilişkilerine sirayet eder. Demokratik bir cumhuriyetin anayasasında, kurucu mantığında eşitlik dışında bir görüşe yer verilmeside düşünülemez kanatindeyiz.

İnsanların eşitliğini savunan koca bir aydınlanma macerasından, üç büyük dinden sonra bile bu tarz seçkinci tavırların dillendirilebilmesi insanlığın daha çok yolunun olduğunu düşündürüyor.

27 Mart 2008 Perşembe

Farkındalık çalışmaları üzerine

Farkındalık deneyimleri aslında kökleri eskide olan ama yeniden harmanlanarak sunulan farklı tekniklerin sonuçları . Özünde vadetiği sukunet ve kendine dönüş. Bir tekamül ve bilgelik olarak da uzun vadeli projeksiyonları var. Değişen ve hızlanan zamanda bu hıza bir karşı koyuş çabası. Günde 10-15 dakikalık seanslarla ruhsal ihtiyaçların giderilme çabası.

Farkındalık çalışmalarının kökenleri panteist ve doğacı, şamanist izler taşıyor. Küçük, küçük teknikler olarak sunulsada temeli arandığında altından hint ve uzakdoğu dinlerinin çok tanrılı inanışları çıkıyor. Kendine dönüş çalışmları bireysel çalışmalar ve kişisel mutluluk vadediyor. Bu yüzden bu çalışmaların toplumsal yanı yok. Dönüştürüldükleri zamanın ,tüketim toplumunun, bireyselci izlerini taşıyorlar workshoplar. Ruhaniyet hayattan izole edilmiş vakitlere sıkışmış. En fazla bu teknileri uygulyanlara sukunet verdiği için kişisel barışın topluma bir katkısı olabilir.

Farkına varılacak şeyin, sukunetin nasıl bir ahlaki temele oturacağı , bu ahlaki temel üzerinden tekamülü nasıl gerçekleştireceği de net değil. Ahlaki referanslar Budadan , Konfüçyüsten. Referansların yapıldığı adı geçen bilgelerin yaşadığı zaman ile şimdiki zaman arasındaki toplumsal yapı farklı. Bu yüzden inziva vb arınma yöntemler günümüz için uygun değil. Farkındalık teknikleri küçük küçük teknikler olduğundan büyük resme ulaşmak uygulayacını gayretine kalınıyor. Bu gayretin neticesi ise karma, reankarnasyon, vejetaryanlık vs. vs.

Kendine dönüşünün bir başka sonucu ruhsal kazanımlar , öngörüler , psişik güçler kazandırıdığı iddiası ile kutsal insana kapı açması. Kutsal insan ise peşisıra her ortaya çıktığında bir hiyerarşiyi peşinden sürüklemiş, itaati emretmiş , sorgulamayı, sorgulanmayı redetmiştir.

2008 de Türkiyede neler olacak
yazısının düşündürdükleri

22 Mart 2008 Cumartesi

Özenmek üzerine

Özenti : TDK - Beğendiği bir durumda olma, beğendiği şeye benzeme çabası:
"Taklit ve özenti devri en çok bizde sürmüştür."- F. R. Atay.


Klasik müzik dinliyen bir türk özenti midir? Yada Mevlevi ayini yada rock (rak yazmak garip geldi nedese) dinliyen bir lise öğrencisi. Müzik üzerinden gidersek pop müziğin dışında birşeyler dinleyen biri bu günlerde kolaylıkla özenti damgası yiyebilir. Bizde özenti zanediyoruzki kötü manasını Tanzimattan bu yana batıya özenme olarak aldı. Bu gün üzerimizde öyle dar bir kültür gömleği var ki genelin dışında, biraz farklılaşan rahatlıkla tuhaf olabiliyor.

Özenmenin özenti olması yada özenti olarak kabul edilmesi genel hakim olan geleneğe bir saldırı olark algılanmasından da kaynaklanıyor olabilir. Herhangi bir geleneğe sağlam basmadan farklı geleneklerin sanatına, kültürüne yaşam tarzına özenme hakim geleneği çözücü, sulandırıcı bir sonuç oluşturabilir. Özenme derinleştirici, yenileştirici, gelişitirici etkisini eleştiri gücüne sahip olduğunda gerçekleştirebir. Bu tarz bir duruş ise bulunulan geleneğe hakim olmakla mümkün.

Hoşlanmak, hoşlanmaya çalışmak, hoşlanıyormuş gibi gözükmek hepsi farklı adreslere işaret ediyor. Ama her zamanda bu sınırlar bu kadar net değil. Falanca öğrenmeye çalışyor olabilir, zevk almaya ama aynı zamanda öylede görünmeye çalışyorda olabilir. Hepsi, bazıları, bir kaçı cavap olabilir. Zevkler içinde bulunulan kültür grubuna uymak zorundamıdır? Kim anasından doğduğunda ince bir zevk edinmiş olabilir . Tecrübeyle, dinlemeyle, görmeyle , öğrenmeyle , hazmetmeyle başlamak zorunda herkes. Farklı bir şeyden zevk almak istiyen herkes özenti görünme riskini taşır. Ya farklı şeylerden zevk alınmayacak,yeni şeyler denenmeyecek ; ya da bu risk üstlenilecek.

Özenti görülmek eğer diğer insanlar tarafından dikkat çekmek maksadından başka bir amaca yönelik değilse özentidir denebilir, ama içinde biraz merak, araştırma ruhu da taşıyorsa buna doğrudan özenti demek zor. Ve bu farkı ayırmakda pek kolay değil.

Birde özenilen şeyin taşıdığı, temsil ettiği kültürün derinliği önemli. Gelip geçen , mevsimlik fikirler , tavırlar kültürel bir baş dönmesine de sebeb olabilir.

Birde özenti yargısını verenin nerden baktığı da önemli. Burda çift tarafli bir keskinlik var. Özenti yargısını verende kaba, dar görüşülü, esnek olmama riskini,rolünü üstlenmiş olabilir.


Bulanmadan akmak için yeni fikirlere, zevklere ihtiyaç var ve tabi bunları değerlendirebilecek görüşe, bakışa.

Üzerinde düşünülecek

18 Mart 2008 Salı

Genelin Fikri

Genelin fikri doğru mudur? Neye göre doğrudur?

Genel fikri görünenden alır. Duyduklarından, anlatılanlardan, aktarılan hissiyattan.

Genel büyük jüridir, danışılmak fikir beyan etmek ona düşer. Danışılmasada fikir beyan eder.

Genel özeli değerlendiremez, ortalama üzerinden, geçmiş üzerinden değerlendirir. Özele inemez, inecek vakti yoktur, ayaküstü beyanda bulunur. Geneli oluşturanlar da bütüne tabi olur. Rüzgarı koklarlar, gidişata bakarlar ona göre karar verirler. Genelde haklı çıkarlar , her zaman değil.

Genelin hantal fikrini bir kişi tersine çevirebilir, cesur, uzağı gören, dik durabilen.

16 Mart 2008 Pazar

Kalp temizliği üzerine

Kalp temizliği nedir? Diğer insanlara karşı yüreğinde bir kötülük beslememek midir?

TDK kalbi temiz' e iki anlam yüklemiş 1 .Saf, temiz duygulara sahip. 2 . Günahtan uzak durmaya çalışan.

Bu iki tanımda bize eksik gibi geldi.

Kalbi temiz insan denince insanların aklına bir köşeye çekilmiş güler yüzlü, yumuşak huylu, biraz bilge bir kimse geliyor.

Benim kalbim temiz demek oldukça iddialı bir laf. İnsanın kalbi doğumla temiz olacak ve hep öyle kalacak bir şey değil. Kazanılmış huylar, tavırlar, alışkanlıklar, yumuşak huyluluk gibi tavırlar insanı diğer insanlara karşı herzaman genellikle düzgün davranmaya itebilier ama genel iyi tavrın kalp temizliği olup olmadığı, bir kişilik olup olmadığı da her zaman tartışılabilir. Temiz kalp muhtemelen kazanılan bir şey. Beşer kavramıyla bir bağ kurmak mümkün.

Eğer zaman değişiyorsa, her yeni an yeni sorunları beraberinde getiriyorsa, her yeni sorunun cevap seçenekleri içinde göreceli olarak kötü(lükte) varsa bu devamlı yenilenme, hareket ; her zaman yeni bir sınamadır kalp için. Kalbin her yeni olaydaki seçimlerden, seçmemelerden, seçememelerden iyi yada kötü etkilendiği söylenebilir sanırım.

Her yeni seçim bir yanılmayı, yanılabilirliğide içerir. Yanılmaz insan kutsal insan anlamına gelir. Peygamber Efendimizin bir kör karşısında yanılmış olması ve bunun ayetle bildirilmiş olması, hiçbir zaman yanılmaz, kutsal insana kapıyı kapatmıştır.

Dik durmak ancak kalbin hep temiz olmayacağının bilincinde olup agah olmaktır. Uyanık olmakda yetmeyecektir; kalp temizliği bir seyirci pozisyonu değildir kanatimce bir hareketi, seçimi, amelide beraberinde gerektirir.

Dürüst olmayan, başkasının faydasının öneceliği olmayanın kalp temizliğinden bahsedilebilir mi?

Devam edecek-düzeltilecek-üzerinde düşünülecek

6 Mart 2008 Perşembe

Kırmızı başlıklı kızlar/çocuklar kurtlara karşı.

Soran, sorgulayan kırmızı başlıklı kız kurttan kurtulur. En azında kurtun kulakları, gözleri onu eleveririr. Büyük anne neden kulakların büyük, büyük anne neden gözlerin büyük soruları onu kurtarır. Gören, şüpheye düşen, sorgulayan, netice çıkaran bir kırmızı başlıklı kız ,getirdiği yemeklerle birlikte, kurdun midesine inmekten aklıyla kurtulan.

Bir geleneği, bir düşünme biçiminin bayrağını taşır kırmızı başlıklı kız.

Her çocuğa anlatılan bu masallardan çıkarılacak basit neticeler gün gelir başka masallara mağlup olur. Kırmızı başlıklı kız büyüdüğünde hangi masallar kanmıştır bilinmez.

Masallar çocukları uyutmak için anlatılır, ama uyurken uyandırabilir de, uyanık tutan masallar olabilir bir hoşluk olmakdan öte, düşündürüp harekete geçiren.

1 Mart 2008 Cumartesi

Bayram sabahı

Güneşli bir bayram sabahına uyanır çocukluğum

Bayram namazından dönmemiştir babam

Telaşla, yorgunlukla neşeyle koşuşturur annem

Radyoda beraber ve solo şarkılar çalar.



Beklenen misfafirler gelmeden önce aceleyle giydiriliriz

Beraber oturulur sofraya

Güneş girer evin içine

Ucuz ama yeni elbiseler giyilir.


Bugün bayram der annem tekrar

Kapıdan çıkılırken

Sokaklar doludur oyun oynayan çocuklarla

El öpenler, öptürenler, huzur içindedir dünya