26 Kasım 2008 Çarşamba

Ağlayan / ağlatan insanlar

Ölü evinin profesyenel ağlayacıları gibi ağlayan, ağlatan insanlar doldurdu etrafımızı.

Kederli şiirler, marazi aşklar anlatıyor ağlayıcılar.

Devamlı uluorta ağlayan bu insanlar hakikatte var olmayan kederleri, hakikatleri resmedip ; varolanları da çarpıtıp ticarileştiriyorlar.

Ağlamak insani bir duygu, kadını erkeği genci yaşlısı farketmiyor. Hayatı ağlama duvarı haline getirmenin, getirirkende bunu içten içe ticarileşmenin de bir sömürü olduğunu düşünyoruz. Sanki hakikatten bir başka kopuş, toplu bir gösteri, bir oyun oynanıyor gibi geliyor bize.

20 Kasım 2008 Perşembe

Bu da geçer yahu



Kriz bir kaç aydır bekleniyor. Önce endişesi geldi. Yaşadığımız bütün krizler bir gecede çıkardı. bu krizi ise neredeyse altı aydır bekliyoruz. Yeni bir şey, geliyorum endişesi kendisinden önce geldi.

Herkes işini koruma çabasında işyeri sahibide, çalışanıda. Küçülmek ve bir şeylerden kısmak mecburiyeti hissediliyor. Çoğunluk için ise birşeyleri kısabilmek imkansız gibi, zorunlu giderler ile gelirler neredeysa denk.

Bu krizin hayatımızda iz brakarak geçeceği belli. Neticede bitecek, 6 ay/ 3 yıl henüz belli değil, ama bu da geçecek.

17 Kasım 2008 Pazartesi

Mevleviliğin Hususiyetleri Üzerine

BEN YAŞADIKÇA KUR'AN'IN BENDESİYİM

BEN, HZ. MUHAMMED MUSTAFA'NIN YOLUNUN TOZUYUM

BİRİ BENDEN BUNDAN BAŞKASINI NAKLEDERSE

ONDAN DA ŞİKAYETÇİYİM, O SÖZDEN DE ŞİKAYETÇİYİM,


beyiti hemen hemen Hz. Pir i anlatan her eserde tekralanan, onun Hz. Peygambere ve sünetine olan bağını kuvvetle belirten beyitlerdir. Bu önemli bir tespittir ama burdan yola çıkarak bır tanım çıkarmak zordur.

Kuran-ı Kerime ve Hz. Peygamber bağlılık zaten her tarikatın, her müslümanın olmazsa olmaz temel, ortak bir özelliğidir.

Mevleviliği özel bir tarikat yapan hususiyetler nelerdir?

Mevlevilik denildiğinde ilk akla gelen ayırd edici özellik mevlevi mukabelesi, sema dır. Gerçetken de sema, izliyenlerin büyük bir huzur, manevi bir lezzet alığı dini törendir.

Yine bildiğimiz kadarıyla mevlevilik bir çok kuralı, edebi bünyesinde taşır. Oldukça meşakatli bir eğitim süreci olan çile 1001 gün sürer.

Sema, adab ; kanatimize göre dünyaya Hz Pir e özgü ,özel bir bakışı gerçekleştirmek, bir hayat tarzını yakalayabilmek, hal edinebilmek için bir araçtır. Bunları (samimiyetle) yapanı mevlevi olarak değilde bu yolda ilerlemeye baş koymuş kişi olarak tanımak lazım.

Bugün artık gündelik hayatta karşılaşılması oldukça güç olduğundan bir mevlevinin günlük hasletlerinden bahsetmek oldukça güçtür. Onun için bazen hayal gücü devreye girmekte kendi dünyamıza, hayal gücümüze ait portreler ortaya çıkmaktadır. Çıkan portelerin ise ne kadar aslına uygun olduğu bir muammadır.

Mevleviliğin hususiyetlerini tanımlamada bir diğer zorluk, yolların bir çoğunun benzer hasletlere dayanmış olmasıdır. Aşk, rıza, nezaket, alçakgönüllülük bir çok yolun (hatta hepsinin) önemsediği hususlardır. Bu benzerlikler ise işi daha güçleştirmektedir.

Mevleviliğin bizim tespit edebildiğimiz bir özelliği, verdiği çile eğitimi ile sosyal insan yetiştiriyor olmasıdır. Çeşitli tabakalardan insanlar bir eğitim ocağında bir arada eyvallah diyebilmekte, rıza tahsili yapabilmektedirler. Dervişin irtibatı bulunduğu ortamda yalnız şeyhiyle değil bir çok canla birlikte olmakta; ileride bir nevi karşılaşacağı olumu/olumsuz durumlar karşısında pratik yapmış olmaktadır.

Öğrenilmesi adet haline gelmiş olan geleneksel sanatlar ise dervişleri tenbelikten uzak tutarken; sabrı, ustaya saygıyı öğretmektedir. Bu kadar çok Mesnev-i Şerhinin, Ayin-i Şerifin olmasının arkasındaki hikmetlerden biride bu olsa gerektir.

Çok şükür ki (mevlevi hasletlerini ayırd edebilme hususunda ) bu geleneği sürdüren bir kaç kişi bu çabayı arkeolojik bir çaba olmaktan kurtarmakta, çalışmalara bir tutarlılık katmaktadır..

8 Kasım 2008 Cumartesi

kelimeler

kelimeler manalarıyla birlikte

düştü avucumdan

paramparça oldu


şimdi onları toplamak lazım

eskisi gibi


ne çare ki

yaralanmadan, yaralamadan;

toplamak, birleştirmek

mümkün değil

6 Kasım 2008 Perşembe

Nezaket



Nezaket neden eğreti durur? Bir protokol olarak görüldüğünde, kalıplara tutulduğunda gerçekten nezaket olmaktan çıkıp toplumsal bir tiyaro, içi boş rol kalıpları olduğunda. Ya da ilgimizin bir türlü karşımızdakine yönelemediğinde.

Soru derin. Okul sırasında okuduğum bir romanda * bir köre selam verdiğini farkeden adam ne yaptığını sorgulamaya başlar, hiç unutmam:).

Yeri gelidiğinde nezaket bir zırhda olabilir, insan nezaketle savılır.

Barış içinde yaşamak isteyen insanın , en azından kendiyle barışık olmak isteyen insanın, nezakete ihtiyacı var. Ötekinin ne düşündüğünün, tavrının bir önemi yok burda.

Nezaket zanediyoruz ki içimizdeki iyi ile olan şeyle, başkasının üzerinden irtibat kurmaktır. Eğreti olmayan nezakette , (nezaketsiz olmayan) karşındakine duyulan olumlu, gerçek bir ilgi vardır. Misafirlikte çay yada kahve ikram eden hanıma zahmet oldu diyen, gerçekten zahmet verdiğini düşüyorsa; kendinden yaşça büyüğe ,çıkar için değil de, saygı duyduğu için yol verendir nezaket sahibi.

*Camus-Düşüş

2 Kasım 2008 Pazar

İdrak/hal?

Hakikat algısının gayesi anlık bir idrak midir? , yoksa bir hal midir? Eğer idrak ise akıllar arasındaki farkı düşünmek lazım. Herkesin aynı zekaya sahip olmadığını düşünürsek hal cevabı daha eşitlikçi duruyor. İdrak aynı zamanda zamana bağlı- bir şeyin farkına o an için varırız, sonrası yeni idrakleri bekler. Fakat hal öyle değil. Uzun sürekli haller yaşanabilir, daha sonra aynı hale dönülülebilir. Sürdürülebilir bir hale sahip olmakta muhtemelen uzun, yorucu pratiklerin sonucu olmalı.

Hali koruyabilmek, hali idrak edebilmeyi gerektirmeli. Hali idrakden sonraki adım ise akıl ile hali sürdürebilir yapmak olmalı. Tek başına ne hal içinde olduğumuzun farkında olmak bir işe yaramaz. İzole bir hayat yaşamak kimse için mümkün değil. Bütün ile (sürdürülebilir barış dolu bir hali )kurulacak bağda hayatın pratiği ise akılla kurulabilir.

Neticede hakikat algısının gayesi uzun soluklu bir hal galiba, ama bu da idraksiz, akılsız olacak gibi gözükmüyor.