21 Aralık 2008 Pazar

Notlar

Ne düşünüyorsan O sun

Ya hakikatin peşindeyindeyizdir yada işimizin geldiğine bakarız.

Hakikatin peşindekiler bir iz sürücünün ruhuyla hareket ederler. Zaman zaman izleri kaybedip yollarını şaşırsalarda; akıldan noksan, gülünç görünseler de ; akılla, ruhun, sezginin nerde başlayp nerde bittiğini karıştırsalarda hakikat tutkusundan vazgeçmezler.

İrfan ve hikmet olmadan edeb olmaz, edeb olmadan din ve/veya ahlak olmaz.

Edeb bir hal midir? Yoksa bir irfanın yansıması mı? Yada bir alışkanlıklar bütünü mü?

Edebin sosyal ilişkilerde oynadığı iyileştirici, olumlu yanı bir kenara bırakırsak edebin sahibine katkısı onda bir hali açığa çıkarması, yaşatması ya da beslemesidir.

Edep bir tac imiş Nur-u Hüda'dan
Giy ol tacı, emin ol her beladan...



Edebin büyük bir kısmının kazanılmış alışkanlıklar bütünü olduğunu kabul etmek lazım. Fakat bunu otomotiğe bağlanmış, şekli alışkanlıklar olmaktan çıkaran bir şey olmalı. Alışkanlık olmaktan öte. Bu öyle alşıkanlıklar bütününüdür ki kanatimzice bir halin meydana çıkması için bir irfana dayanarak günlük hayatı tekrar tekrar şekillendirmesidir. Bir ucu irfana, hikmete dayalı, diğer ucu günlük yaşamın pratiklerine dayalı, var olan bir hali sürdürme gayreti. Pratikle, hikmetin birbirini beslemesi. İşte edebi şekli bir alışkanlık olamaktan kurtaran, ona bir mana veren hikmet ve irfandır. Akıl ise bunu bazen kavrasa, bazen kavarmasa da ona mana vermek, ondan bir hal çıkarmak için etrafında dolanır durur kanatimizce.

Hakikî amel, içi değiştirmektedir. Maarif fasıl 1 - Sultan Veled Hz.

Edebin şekli tekrarı bir hatırlatmadır ve her hatırlatma çoğu zaman aynı şeye işaret değildir. Her tekrarda mana etrafında dolaşan akıl çoğu zaman yeni manalar üretir ki, bu halin derinleşmesine sebeb olur. Burda haddimizi aşarak ve biraz da ileri gidip, hal sahipleri hakkında bir tahminde bulunarak aklın, zevk halini aldığı halde susutuğu ama bir idrak olarak devam etmesi gerektiği tahmininde bulunacağız. Aksi takdirde seyreden da ortadan kalkar.

"Edeb edebsizden öğrenilir" sözüde bir idrake, akla ; günlük yaşama bir gönderme var. Öğrenmenin sürekliliğine de bir işararet var gibi.

Zor zamanlarımızda , köşeye sıkıştımızda bizi nezakete, sabıra çağıran akılla üretilen ve onunda bağ kurulabilen hikmettir. Onun sayeside olayın dışına çıkar bir başka pencereden o anı değerlendiriz.

Buna belki bir olayın , bir anın verdiği sevincin ortaya çıkardığı halden bahsedebilirek bir istisna getirebiliriz belki ama neticede bu da uyanıklığın , kelimelere dökülmemiş bir idrakin sonucudur.

Neticede aklı gelişimimizn dışında bırakmak onu yok saymak mümkün değil. Aşkın kapısına kadar akıl olmazsa olmaz gibi gözüküyor.

Akıl; Cebrail gibi “Ey Ahmed, bir adım daha atarsam yanarım!
Sen beni bırak, bundan sonra sen ileri yürü. Ey can sultanı! Benim haddim bu karardır” der. Mesnevi 1 .cild 1066


Menkıbeler üzerinden bugün geleneği aktarmak ne kadar mümkün?

Menkıbelerin çoğu bir geleneğin ürettiği mana üzerine belli hikmetleri örtülü olarak anlatılan kısa hikayelerdir.

Eğer içinde yaşadığınız gelenek bu menkıbelerin anlattığı hikmetleri yaşıyorsa bu durumda menkıbelerin geleneği öğretmek, aktarmak üzere bir faydası olur.

Bu durumda menkıbelerin dönüştürücü etkisini başarılı olabilmesi için ifade ettiği hikmetin bütünü ile günlük hayatta bağ kurmak zorunlulğu var. Öbür türlü menkıbeler sahili döven küçük dalgaların etkisi gibi şekillendirici etkisi çok uzun sürer.

Menkıbelerin işaret ettiği manayı günlük hayatta bulamıyorsak, günlük hayaya aktaramıyorsak küçük güzel hikayeler olmaktan ileri gitmezler.


Niçin iyi olmaya çabalarız?. Bİr başkasına faydalı olmaksa bu gene vicdanımızın sesi değil midir? Bir tevhid aramak lazım burada. İyiliklerin karşılığını beklemek, vicdani bir gönül hoşnutluğu sağlamak yetersiz kalıyor kanatimizce . Bir başkasına yardım ise bütünden ayrıldığında manasız kalıyor. İyi olmanın amacını ararken bu yüzden bir yerden bakmak lazım galiba. Anlık olayları bir fikre dayanmadan çözme gayretinin maksadı, faydadan yada vicdan tatmini açısından bakıldığında yetersiz kalıyor.

10 Aralık 2008 Çarşamba

İçimizdeki insan sevgisi

İnsan sevgisi ile dolu olduğumuza inanırız genelde. İnsan sevgisi nedir? Başka bir şeyle karıştıyor olabilir miyiz?

İnsan sevgisi insana tahamül değildir ama onuda içinde barındırır. İnsanı görmezden gelmek değildir ama hataları görmezden gelmek olabilir.

İlgiyle dinlemek, sorunları paylaşmak olabilir ama tek başına bu da sanki yeterli değil.

Yalnızlığımızı, içimizdeki huzursuzluğu unutmak için başkasıyla igilenmek de değildir sanırım.

İçimizdeki insan sevgisi başkasına zarar verme duygusundan uzak olmak da değildir.

Başkalarının hakkını, hukukunu savunmayı barındırabilir ama bu insan sevgisi ile direk bağlantılı olmak zorunda değil ,bu olsa olsa bir sonuç olabilir ve hak severlik insan sevgisi dışında başka kaynaklardan besleniyor da olabilir.

Nedir öyleyse ?