26 Ocak 2009 Pazartesi

Geleneğimizin insani yönünün başlıkları üzerine bir deneme

14.02.2009

Gelenek derken neyi kastediyoruz ? Bu yazıda ; geleneğimizin insani bakışını kastediyoruz. Bu bakışımıza rehber olarak da Mesnev-i Şerifi almayı düşündük. Mesnevinin insana ve hayata bakışını okumalarımızdan çözmeye çalışacağız. Burada önemsediğimiz husus geleneği şekillendiren ruhu ve o ruhun bakışının ardındaki dünya görüşünü anlamaktır Çalışmamız akademik bir çalışma yada yeni bir fütüvvetname çalışması değil ; geleneğin insani yönüyle ilgili belli başlı konuları tespit etmeye ve onların üzerinde, kendi zannımızca , düşünmeye yönelik kişisel bir çalışmadır ve bu yüzden her türlü eleştiriye, katkıya açıktır.

Neden gelenek ? Bir yerden bakmak ihtiyacı ile bir yerden bakmak zorunluluğu.

Aldığımız kararlarda, hayatı yorumlamamızda hep bir pencereden bakıyoruz. Kendimize biçtiğimiz, kendimize uygun gördüğümüz yada olmak istediğimiz bir pencere bu. Bu pencerenin önüne oturtulmuş buluyoruz kendimizi çoğu zaman. Yaşadığımız çevremiz, sosyal hayatımız, geçmişimiz bizi otutuyor buraya.

Gelenek ve eleştiri : Geleneğin kendisi bir eleştiri barındırır mı içinde? Gelenek bizlere hayata doğrudan bir bakış açısı verir. Geleneğin kendisi bir alana işaret eder. Hayatı bir şekilde anlamlandırma gayreti kendine uygunluk açısından bir eleştiriyide içinde taşımak zorunda. Geleneğin yaşamasından bahsetiğimizde ister istemez bir sosyal grubun verili bir takım kurallar içinde yaşadığından bahsetmiş oluruz. Eleştiri aynı zamanda geleneğin özü hakkında yeni yorumlara sebebiyet verirken onun sulandırılmasını engellerken, özünü de zamana uydurur. Buradaki derd, hakikat derdidir.


Sınırları olmamak, sınırları hakkında fikri olmadan bir grubun içinde olunamaz. Bu o grubun anlamanı da sorgulatır. Sınırlar bilinmeden ne, nereye kadar korunacak, nasıl korunacak

Eleştiri bahsinde, geleneğin bu ayağında, teoride pratiği kaybetme eleştirisi vardır. Karmaşık teorilerin, kavramların amelin ( iyiliği emretmek, kötülüğü men etmek ile ibadetlerin)önüne geçmesine bir eleştiride vardır. Mesnevinin yönteminde de bu görülür. Hemen hemen Mevlevilik üzerine yazılan kitaplarda da benzer bir yöntem vardır. 1

Neden geleneğin insani yönü? Hem karşımızdakinin de bizim gibi insan olduğunu tekrardan hatırlatması yönüyle ; hemde İslamın (Diğer dinlerin ve ahlakında) dinin içindeki sosyal yönü üzerinden.

Dinin insan üzerinde yaratmayı hedeflediği iki yön gözüküyor. Huşu içersinde olmak ile iyiliği emretmek, kötülüğü men etmek. İlki ibadet halindeki ruh haline işaret etmekte sanırız. Burdan kasıt hayatı ibadet kılmak ise huşu halinin bütün hauyata yayılması beklenmeli. Huşu içersinde kılınmayan namazın namaz olmayacağı hükmü heryerde vardır. İkincisi ise yani iyiliği emretmek kötülüğü men etmek ise , sosyal yaşama aktif bir ilgiyi gerektirmekte. İyiliği ve kötülüğü ayırd edebebilecek bir aklı, bu farkı fark eden insanın olayın içinde dahil olma zorunluluğunu içermekte. Tasavvuf burada edeb ile hilm ile işin içine giriyor.

Emretmek, menetmekdeki zorlayıcı ton üzerinde düşünmek lazım. Burada da bir reçete verilmiş sırasıyla eliyle düzeltmek, diliyle düzeltmek yapamıyorsa kalbiyle redetmek. Açıktır ki din insanın olayların dışında bir seyirci olmasına, bir köşeden olanları izlemesine razı değil.

Adaletli olmak, hakkaniyete arayışı, kanatkar olmak, bölüşmek gelneğin/dinin hayata yansıyan yönü. Sosyal hayatta geleneğin insani yönünün dışında kalmak, kendini ritüellere kaptırmak, ikili bir yapıya gitmek olur.

Geleneği ayakta tutma derdi ancak onu yaşamakla mümkün. Yoksa gelenek övgüsü bir nostalji olmaktan öteye gitmiyor. Geleneğin kendisi ise içi boş davranış kalıpları değil, bir dünya bakışının ortaya koyduğu bir davranışlar silsilesi. Bu silsile zaman içinde birbirine eklene eklene ortaya bir sistem çıkarıyor. Hayat akışında her an yeniden yorumlanan, gelişen bir bakış bu. Bu davranışların ortaya çıktığı düşünceden bihaber bir şekilde geleneğe tutunmaya kalktığınızda bir yerde taklitten doğan sorgulanmayan, bu yüzden de her türlü sulandırıcı etkiye açık olursunuz.

Sorulduğunda bir büyüğün elini ne zaman öptüğümüzü yada saklambaç oyunun kurallarını nasıl öğrendiğimizi hatırlamayız. Muhtemelen bir bayram günü annemiz yada babamız arkamızdan seslenmiştir ; bir arkadaş topluğunun içinde saklanbaçın kuralları kendiliğinden fark etmişizdir. Geleneğin terbiye ile bağlantısı hep sosyal topluluklar içinde olmuştur diye düşünüyoruz.

Bu gün muhafazakarlık dediğimizde bir ruhtan bahsediyor olmalıyız. Taklitle aktarılmış tavırlar terbiyenin anlatmak istediğinin içinde ama kendisi değil. Gelenek ise bize farklı olaylara bir yerden, bir ruhtan bakabilme lüksünü verdiğinde anlamlı oluyor. Hayatın içinde ama hayata karşı değil.

Ayak mühürlemek öğrenilebilir ve bir aidiyet duygusu mantığı içinde yapılabilir. İlk , neden yapıldığı, ilk yapıldığında ne ifade ettiği, ayak mühürlemenin bu anıyı yad etmek olduğu düşüncesi ile yada muhatabında uyandırdığı muhabbet ve muhabbetin dönüşünde duyulan hoşnutluk için yahut ortaya çıkan muhabbet için de yapılabilir. Muhtemelen hepsi makbul kendi başına ve bir evvelkine göre.

Ayak mühürlemenin içinden büyüğe saygıyı, sosyalleşmeyi çıkardığınızda kolaylıkla aidiyet üzerinden bir ego tatminine gidebilir.



1. Aşk – Sevgi : Bir şeyin sevilmesi için onda güzel bir şeyin görülmesi lazımdır. (Şeyh Galip – Hüsn ü Aşk) Bizim için değerli öyle şeyler vardır ki onlarda gördüğümüz güzelliğin farkında olmayız ancak kaybettiğimizde anlarız.

Vatan sevgisi de böyledir. Kamışlıktan kesildiğinden beri ağlayan ney bir vatan hasreti içindedir. Burada kanaatimiz bunu sırf batın anlamını değil zahir anlamını da katmaktır. Bağımsızlığı olmayan bir ülkenin yurtaşlarının haysiyeti bir başka ülkenin insafına bırakılmış olur.



2- Bilmediğini Söyleyebilmek ve Kalpten İnşallah demek Cild I -45-50
3- Şükretmek Cild I -442
4-Misafir Ağırlamak Cild 5 / 65 -69
5- Hasta Ziyareti – Cild 2 / 2140 – 2166
6-Kendiyle Kıyaslayıp Kimseyi Küçük Görmemek Cild 1 / 245- 325
7-Elinin altındakilere iyi davranmak Cild 6 /3970-3977
8-Akıl ve idrake önem vermek/ Uyanık olmak / Agah olalım erenler Cild 5 / 30-45
9-Başkalarının ayıbını gizlemek Cild 5 / 95-120
10-Çalışmak / Ekmeğini kazanmak Cild 6/ 323 -329
11- İnsanları güzellikle anmak Cild 2/ 843-1028
12 - Başkasını kınamamak, kınayanı kınamamak, her ikisini yapmadığı için kendinden emin olmamak Cild 2/3026-3087

--
1- http://mesneviyiokumak.blogspot.com/2008/05/mesneviyi-okumak-balarken.html

Devam edecek

Yiyin beyler yiyin

Ateşe bir odun daha

Kazan kaynıyor

Sırta yapışmış mideler

Çöpten çıkan ekmekler

Kalkan kaşlar

Burun kıvrılan yemekler

25 Ocak 2009 Pazar

Koy sepete


Haksızlıklar karşısında susanlar dilsiz şeytanlardır.

Hadis-i Şerif


Koy sepete kampanyası. Turuncu elbiseli mağaza çalışanları ne buldularsa atıyorlar
sepete.

Haklının tarafı yoktur. Haklı bir tarafa bağlı olmakla değişiyorsa bu taraftarlık olur. Bir şey haddini aşıyorsa aslına döner.

Bu da bir devir, şu an farkında olunumasada. Gelişler gidişler sertleştikçe, hoyratlaştıkça gemide bulunan herkese zarar verir dalgalar.

Halimiz ise : Bir sürü komplo teorisi herkesin ağzında ve herkes herşeye güvensiz, kızgın. Tanımlanamış bir büyük resmin içinde, rotası belli olmayan bir gemide, kaptansız meçhule sürüklendiği duygusu. Her yeni haberde yok artık, bu kadarıda olmaz, bu işte var bir bit yeniği şüphesi, serzenişi. Bir büyük oyunda piyon olarak kullanılma hissi ve rahatsızlığı. Alakasız ve şerefli kişilere reva görülene karşı huzursuz ve kızgın olma.

Sapla saman karışmış durumda.

18 Ocak 2009 Pazar

Yağma





Kurtköyde bir mağaza açılışı, promosyon , %90 indirim. Mağaza gece yarısı açılacaktır, izdiham yüzünden erken açılır. Ezilme tehlikesi geçiren kadınlar, çocuklar; tezgahlara, kepenklere, mağzaya verilen zarar; mankenlerin üzerinden ölçülerine bakılmadan alınan elbiseler. Sıkışan trafik

Yağmanın ahlakı var mı? Gözü dönmüş bir kalabalığın tek önceliği daha fazla yağmalamak. Mağaza yönetimine, kalabalığa kızmış olmak yağmanın, ilkesizliğin mazereti. Ucuz elbisenin, bedava malın bedeli ezilmiş bir çocuk olabilir mi?

Yağmadaki gözü dönmüşlük, bilinç kaybı bir başka yerde daha karşımıza çıkar - linçte. Kendini kaybetmiş kalabalıklar her şeyi yapmaya hazırdırlar.

6 Ocak 2009 Salı

İsimler

İsimler, isimler ezberlemek; farkında olmadan akılda tutmak, biriktirmek, eğreti tutunmak; gibi olmak ; ilintisizleri bir arada tutmaya çalışmak ,bir birleriyle karşılaştırmamak - bilmiyorum , belki de yaptığımız bu.

Unutamamak derdimiz belki de.

3 Ocak 2009 Cumartesi

Irkçılık - ayrımcılık / Bir insanlık suçu olarak Gazze



Karşımızdakinin insan olduğunu unutmak için sığındığımız, ona yapılanları haklı çıkarmak için uydururulmuş bir şeymiş gibi geliyor.

Bir küçük görme, yok saymak, başka bir şeymiş gibi davranarak vicdanı susturmaya, mazeret bulmaya yarıyor.

İster ırklara dayasın, isterse başka ayrımlara sonunda karşındaknin bazı temel insani haklarına yöneliyor; başlangıçta bir şeylerden gurur duyma, bir birlik oluşturma, saldırganlara karşı moralleri yüksek tutmak amacıyla yola çıkılmış olsada.

Bunun altını çizmek lazım, ırkçılık ve ayrımcılık , bazı temel insani hakları yok saymaya başladığında, görmezden geldiğinde yıkıcı rolünü üstlenmiş oluyor . Dini ve/veya ahlaki,vicdani bir değere başvurmadan, sorgulmadan (hatta onlardan kendine hastalıklı kanıtlar üreterek, mazeretler bularak) ; bireysel bir aitlik, gurur olmaktan çıkıp zalim bir sürü hareketine dönüşüyor zamanla . Auschwitz de, Cezayir de, Madımak ta , Gazze de.

Bugün çoluk çocuk , yaşlı kadın demeden öldüren; ambulansları, üniversiteri, camileri, alışveriş merkezlerini vuran zalim bir anlayıştan, zalimlikten medet uman ve bunu savunma hakkı diye yutturmaya çalışan insanlarla karşı karşıyayız.