25 Şubat 2010 Perşembe

Sünnet çocuğu elbisesi

Pelerinler, asalar, kaftanlar sünnet çocuğu elbilselerinin aksesuarları, neşeli aksesuarlarıdırlar. Çoğu pahalı şeyler de değildir. Bir zenginlik göstergesi olarak kabul edilmezler (en azından ben çocukken öyleydi). Aralarında bir rütbe, hiyerarşi, zenginlik farkı gösterilemeyecek bir çeşitlik. Birinin işlemeleri diğerinden fazla olur da, öbürününün başka bir özelliği, mesela sırması, fazla olur. Tam çocuklara özgü bir eşitlik. Zaten masumiyetin bir rütbesi olur mu?

21 Şubat 2010 Pazar

Sükûn?



* Terbiye edici ve yönlendirici bir sebeb olarak düşünüldüğünde olduğu gibi/göründüğü gibi olan'dan aşka giden yolda (eğer böyle bir yöneliş, akış, sebeb sonuç bağı, beraber değişme varsa) ilk verdiği netice sükûn olmalı. Hilmi Ziya Ülken'in kitabında virtüel sezgi başlığında açıkladığı değişmeyen şuur ile (dönüştürücü bir etki olarak) bütünlüğün kavranışı da bir ikinci, (oluştan, duyguya/hale dönüştüren) anahtar olarak düşünülebilir belki.

*Sükûn bizi mutlaklığın kapsına götürüyor ama mutlakla bağ kurmayı sağlamıyor. Sükûn'u sağlama açısından aslında bir çok pratikte aynı kapıya çıkarıp sükûn'u sağlıyor. Meditasyon içeren pratiklere karşı üstünlüğü içinde (şartsız) ahlâki ve sosyal bir söylemi de taşıyor oluşu. Muhtemelen bu onu sükûn'un kapısında bırakmıyor. Bu belki de değişmeyen şuurun beslenmesi ya da sürekli canlı tutulmasını sağlıyor.

*Aşk sükûndan/bütünlük hissinden nasıl oluyor da insanlığa dönüşün bir yolu halini alıyor. Bu dönüş farklılık hissinden bütünlüğe dönüş mü? Bütünlüğe dönüş farkların kaybolması mı? Bütünlük hissi tekil bir aşktan nasıl doğar ve oradan insanî bir görünüşe döner?

*İlke olarak var olan ve bir şey vaat etmeyen bir düstur olarak alındığında, yani şartlı olmayan, karşılığı/mükâfatı olmayan bir düstur olarak şartlı dinî/ahlâki emirlerden ayrı duruyor.

*Bütün şartlı bağları koptuktan sonra bir tek aşk bağı üzerine, bir tek sevememek/sevgiyi kaybetme korkusunun şartına bağlı kalarak fanîliği üzerinden (ki bu da olmazsa fanîlik bağının kopması söz konusu) aşka döndüğü söylenebilir mi? (Kendiliğinden yapıyor olmadığına dair inancı korumak, halin mutlak'a sahipliğini mutlağ'a teslim edip hürmetle bir adım geride durmayı da ekleyerek)

*Çilenin, sabrın (klasik sanatların birer sabır eğitimi olması, aynı zamanda metot olmasını paranteze alarak) sükûn ve orada değişen bütün içinde değişmeyen şuura dönüş üzerinde durmak gerekir mi?

*Kasdettiği gibi olanın bunu bir bütünden bakarak yaptığını, bütünden yaptığını iddia edebilir miyiz? Tek tek olaylara baktığımızdan bu bütünde bağlı olması şart değilmiş gibi görülüyor. Tek bir konu üzerine verilmiş hükme bakarken bir rastlantı eseri, rastgele verilmiş bir hükmün neticesi de olabilir.


Taslak...

resim devinart tan

17 Şubat 2010 Çarşamba

Samimiyet

Samimiyetsizlik suçlaması had bilmezlikle alâkalı galiba. Karşısındakinin verdiği cevap verebileceği en iyi cevap değil derken. Bu yargı aynı zamanda kişinin kafasının o an başka bir şey ile meşgul olmadığını da varsayıyorsa.

Samimiyetsizliğin bir başka yorumu, olduğu gibi görünememe üzerinden. Davranışlarda bir eğretilik sezmekle alakalı. Kastedilen bu değil deniyor kısaca.

Buna rağmen insanın yolun başına nasıl gelmiş olduğu, bir rüzgar ile oraya dikilip dikilmediği, dikildiği yolun başında ilerlemeye ne kadar hevesli olduğu, yolun kendisinden çok yoldaki nimetlere talip olup olmadığı ayrı ayrı samimiyet sorgularıdır ki buna da samimiyet demek doğru olur mu bilemiyorum? Bu şekilde ilerlemenin samimiyetsizliği yoladır. Yolun dışındakilere değil. Yoldan niyetin gerçekten de yol olduğu durumlarda (konsantrasyon bozukluğunda) ise samimiyetsizlik kişinin kendinedir de aynı zamanda.

8 Şubat 2010 Pazartesi

cinnet / düşünce kutusu

hilm ve yumuşaklık bir evvelki istasyonda indi.

düşünce kutusu ezber koluyla kuruldu

temkinsizliğin, eminliğin gürültüsüyle;

mekanik düzeneğiyle başladı düşüncenin cinneti


.

6 Şubat 2010 Cumartesi

Hakkı korumak

Döner dolaşır en keskin ve ince noktada adaletle hüküm verebilme dikiliverir karşınıza.

Hakkı teslim edememenin, zaruret içinde olmaklıktan doğan makul, kabul edilebilir insani anları vardır. İnsan bu tökezler, yanılır, yanlış görürür. İnsanın insanlığı, yanlıştan dönebilmekliğinde muhtemelen, dönebilme kapasitesinde ya da. Göremiyenin, görmek istemeyenin valığını makul kılan insan oluşu, insan olarak anılışı.

Hakkını arayan insanının karşısında onun hakkını vermemek için tepede bir yerden bakarak, öbürlerini göstererek, onların da bir hakkının olmadığını söyleyerek, bahane ederek; susturmaya çalışmak, mazeret beyan etmek hakkı teslim etme iradesinden bir vazgeçiştir.

Susarak, bir şey yapmayarak; doğruyu kenara çekilerek, engel olmayarak, yatağına akmasına fırsat vererek de hüküm ilan edilebilir, katkıda bulunulabilirse de, aslolan bir şey yaparak irade beyan etmektir.

Adaletle hüküm vermede, insanlığın penceresinden bakıldığında, ilk söz güçsüzündür. İnsanlığı, insanlığımızı güçsüzün içinde bulunduğu durum belirler. Güçlünün, hüküm sahibinin imkanlarını, şartlarını, yapması gerekenleri güçsüzün durumu tespit eder. Güçlünün mazeretleri, gücünü devretme arayışları, görmezden gelmeleri hatta alayları insaniyetini askıya almasıdır, kendine yazık edişidir.

R e s i m l e r

.