29 Mart 2009 Pazar

Başkalarının şarkıları

Başkalarının şarkılarını söyleme konusunda nadir başarılı isimlerden biri Müslüm Gürses. Şarkıların sahipleri söylediğinde verilmeyen enerjiyi seyirciden alabiliyor. Sakin bir ses; olmuş mu, olmamış mı demeye fırsat bırakmıyor. Pekala da olmuşdan , e güzel olmuşa geçiyorsunuz, başlangıçta yarattığı tereddüd bir müddet sonra katılıma dönüşüyor. Dinleyenine kritik edicek zamanı/fırsatı tanımıyor.

Sanat eserinin sahiciliği (ya da icrasının gücü mü demeli?) bütünlüğün söylediği şeyle bağlı galiba. Onu oluşturan parçaların, bir yap bozda olduğu gibi ne kadar birbirinin içine girdiğine bağlı. Bütün olarak algılanmayan eserde eğretilikleri fark etmeye başladığımızda , o eserinde dışına çıkıyoruz; söylediğnden ziyade, parçalar arasındki uyuma dikkat ediyoruz galiba. Yani şarkıyı dinlemekten çıkıp; eksiklerini , bütünlüklü uyumunu sorgular hale geliyoruz. Bir film izleyicisi ile sinema eleştirmenin aynı filmi farklı şekilde izlemesi gibi, sanırım.*

* Hakikat ve yöntemin düşündürdükleri sh.166 nın dipnotları üzerine

24 Mart 2009 Salı

Hayır Amanlı Ol

Kanımızı donduran bir reklam filmi izledik. Bu akşamda yayınlanmakta.

Günün yorgunluğunu atmak için tv karşısında oturduğumuz ve ne verilse onu almaya hazır olduğumuz bir anda Fatih Terim ve talebeleri bir reklam filminde , vahşi hayvanların görüntülerinin eşliğinde " amansız ol " sloganıyla karşılaştık, kanımız dondu.

Hani bunu aklı evvel bir reklam şirketi dikkat çekmek için yapmış da, Fatih Terim , Öğrenciler, Rtük kimse böyle reklam olmaz, böyle mesaj verilmez dememiş mi? Reklamın verdiği çarpık sosyal mesajı bir kenara bırakılm , futbolla sınırlıyalım. Fairplay neydi o zaman? Bir ayakabı firmasının reklam ücreti karşılığında feda edilebilecek bir şey miydi?

Amansız olmakda, kim gibi ? Bununun sınırı yok ki. Aklımıza gelen amansızları saymıyalım.

Bir de amansız nasıl olur diye saymışlar , tepki çekmemek için olacak herhalde. Zahmet etmesinler saydıklarının hiç biri amansızın tanımı değil, ne olduğunu biliyoruz.

Hayır amansız olmayalım. Düşene tekme vurmayalım, kaldıralım tozunu silkelim, yaralarını saralım. Aman verelim, aman verilenlerden olalım, insan olalım

İzlemiyenler için :

http://video.google.com/videosearch?q=amans%C4%B1z+ol&emb=0&aq=f#

21 Mart 2009 Cumartesi

Hayırsever Devlet / Sosyal Devlet ?

Sosyal devlet mi ? Hayırsever devlet mi?
Devlet hayırsever olabilir mi?


Fakirlik her zaman olacak. Bazı insanların hep yardıma ihtiyacı olacak, bazılarımızın hep baş edemediği sağlık sorunları olacak. Sorunun cevabı onların kendi hallerine bırakılmasından ziyade onlara uzanacek elin nasıl uzanacağı, üzerine olmalı.

Eşitlik ve adalet adına bu soruların sorulması lazım. Çaresizlerin vurdumduymaz, satılık ilan edilmemesi ya da kendilerini böyle hissetmemeleri ; kazananında adil bir yarışın galibi syılabilmesi için ,yardımlaşma ahlakının ilkeleri üzerinde tekrar düşünmek lazım galiba.

Sosyal devlet vatandaşlarının eğitim sağlık barınma çalışma gibi haklarını sorgusuz karşılamayı tahhüt etmiş devlet türü. Halkı eşit vatandaşlar olarak kabul ettiğinden.
Hukuki bir neden sonuç ilişkisi. Sosyal devlette yardım gayesi yok, vatandaşların yaşam kalitelerinin asgari bie seviyenin üzerinde tutulması gayesi var.

Hayırsever devlet olurmu? Hayır dini bir terim neticede. Hayırsever kişilerden oluşmuş bir yönetim olabilir sanırım. Hayrın gayesi Allah rızası ise yönetim burada hayırseverlere aracılık ederek , cebinden vermeyeceğine göre, Allahın rızasını talep eder. Neticede hayra aracılık etmekde bir hayırdır, hayırdan dünyevi bir fayda ummadıkça. Devletin bizzat kendisi bunu kurumları aracılığı yardımın içine giriyorsa, riyaya karışıyor görüntüsü vermemek zorunda. Aksi partizanlık, dünyevilik olur

Devlet yaptığı yardımların ister sosyal devlet ilkeleri içersinde olsun, istrese hayırsever vatandaşların hayırlarını organize etmek maksadıyla olsun, yaptığı yardımlarda rutin olmak zorunda. Seçim zamanalarında artan yardım, bir partinin lehine olabilecek bir şekilde yardım her zaman dünyevi gayeler olarak kabul edilecektir . Yardımı yapanın devletten bağımsız , denetlenebilir ve denetlenen bir yapıda olması gerek.

Yardımlar hayırseverlerin bağışlarıyla ayakta duracaksa hayırseverlerinde kolay ulaşabileceği, benimsiyebileceği ; yardımlaşma, dayanışma ruhunu bozmayacak , bir ayrım yapmadan herkesi kucaklıyabilecek ; yardım yapılanı tembelleştirmeyecek (mümkünse öncelikle iş yaratacak) bir yapıda olmalı.

Sosyal devleti ayakta tutarak ; yardımlaşma, dayanışma ruhunu yaşatmak için bir orta yol bulmak lazım gibi geliyor

18 Mart 2009 Çarşamba

Kongre Turizimi İstanbulun Çilesi

Habitat kongresiyle tanıştık ilk defa sokakların kapandığı uluslarası kongreler ile.
Büyük oteller, alış veriş merkezleri arka arkaya açıldıkça birbiri ardına açılan kongre salonlarımız oldu. Bu salonların doldurulması ihtiyacı ile birlikte.

Tiyatro, konser salonu yapmak yerine kongre salonu yapmayı tercih edenler İstanbullunun başına bu problemi sardılar. Devamlı kapanan yollar, devamlı sıkışan trafik, gelen giden ziyaretçiler.

Bir başka kültürün, kültürsüzlüğn talebi. Çok mu araştırma yapılyor, bilimsel makale yayınlanıyor da bunları sunmak için kongre merkezine ihtiyaç duyuluyor. Sanırız bu bilim ve külterden habersiz onun sadece sunum taşeronluğu.

İstanbulunun kongre merkesinden çok tiyatro ve konser salonuna ihtiyacı var sanırız. Misafire kapımız her zaman açık ama eziyetiyle gelecekse artık gelmesin.

17 Mart 2009 Salı

Şefkat butonu

Şefkat butonu diye bir şey yok ki. Şimdi bir dakika merhametli olmak istiyorum denilebilecek bir şey değil.

Merhametde tüm olumlu duygular gibi bir geri adım atma, gözden geçirme, acıyı paylaşma yada afetme ile ilgili. İnsaniyete dönerek, içimizde olan bir şeye dönerek ,bir yerden bakarak anlamlandırma. Sürüp gideni, görmezden gelineni görme. Bir nevi sanki akıp giden zamanı durdurma, berikine dönüp bakma. Bir şeyleri değiştirme , değistiremiyorsada en azından kendi bakış açısını değiştirme.

Merhamet aynı zamanda var olana karşı huzursuz olma. İnsana, hayvana, çiçeğe bakarak, kapısı açık ve merhameti redetmeyen herkese dönerek kendini düzeltmek bir yerde.

12 Mart 2009 Perşembe

Kahır dizileri

Sanırız ki dizi yazmanın en kolay yolu bir insanın, bir ailenin başına gelebilecek felaketleri alt alta yazıp bunları sırasıyla karakterlere dağıtmak yada bunu daha evvel tanınmış bir romanını ana hikayesi üzerinden yapmak. Ben bunlara kahır dizileri diyorum. Bir kanalda yayınlanan ve en çok izlenen dizilerin isimlerini arka arkaya sayalım - salı-binbir gece , çarşamba-yaprak dökümü, perşembe-aşk-ı memnu.

Kahır açısından yaprak dökümü bunların zirvesi gibi. Bir dönemin çözülüşünü anlatan bir roman ancak bu kadar sömürülebilirdi. Daha çok kadın izleyeciye hitap eden bu diziler insanların en gevşediği kendini unuttuğu zamanda insanlara musallat oluyor.

Gördüğümüz yaşadığımız her şey bizde bir iz bırakıyor. Bu dizilerde bir şeyler bırakıyor muhakkak. İçinde şiddet barındıran dizileri çocuklarımızn seyretmesinden rahatsız olan bizler, kahır dizilerinin bizlerde nasıl bir iz bıraktığına ise tamamen ilgisiziz.

11 Mart 2009 Çarşamba

Nahivcinin sandalında kayıkçı olmak

Beyhude bir çaba mıdır geleneğin peşinde olmak? Kervan çoktan kalkmış bıraktığı ateş sönmüş, yerine yeni yolcular konmuş, yeni hikayeler söylenmekte.

Geçmişten hatırladıklarımız hep iyi şeyler; oysa onlarında ne sıkıntıları yanlışları vardı; gölgeleri bugüne uzanan.

Su eski sandalları yuttu, kıyıya ulaşanların anlattıklarının peşindeyiz. İnsanlık adına, geleneğin söyledikleriyle, sandala su aldırmadan , yeni şeyler söylerek sandalcı olmak derdimiz.

9 Mart 2009 Pazartesi

Crazy for you - düm tek tek

Oryantal ve çeşiti gırtak oyunlarıyla puan toplamak. Görüntüyle ,danslarla, ingilizceyle moderniz- düm tek tekle ve oryantal ezgilerle hangi kök olduğunu anlamadığımız bir kökümüze gönderme ilede köklerimize bağlıyız.

Arabesk bizim değildir diye herkesin ayağa kaltığı yılları hatırlarım. Abartılı tepkilerdi , bir ifade tarzı yol bulmuştu. Arada derede de olsa ezilmiş bir kitlenin sesiydi , bir zemini vardı, henüz ticarileşmediği içinin boşaltılmadığı dönemlerde bazılarımızın sesi oluyordu. Makul kaşılanabilirdi, karşılanmalıydıda.

Sözleri çok karışık değil, az buçuk ingilizce bilen bir iki cümle çözer. Ama mırıldanamayı denediğinizde çuvalıyorsunuz. Aynı sorun Sertap Erenerin şarkısında da vardı. O şarkı bu kadarda harcıalem değildi. Mırıldanamadığımız bir şarkı ne kadar bizim? Birinci olsa neyi,kimi temsil edip birinci olmuş olacak ? Ve bu haliyle birinci olması çok mu önemli?

Sanırım herşeyden şikayetçi huysuz bir ihtiyar olacağım :)