Temiz çamaşır kokusu
Hasta gecelerin avuntusu
Kabuk tutmuş zamanlardan
Sızar sabah uykusu
29 Nisan 2012 Pazar
26 Nisan 2012 Perşembe
Darülbedayi'ye Ayar ya da Muhafazakâr Sanat
Sayın İskender Pala geçenlerde "Muhafazakar Sanat Manifestosu" başlıklı bir yazı ile yeni bir tartışma başlattı.
Birkaç gün sonrada Şehir Tiyatroları yönetmeliği değişti ve yapılan açıklamadan anlaşıldığı üzere tiyatrolarda oyun seçimleri belediye memurlarına bırakıldı.
Sanat akımlarının isimlendirlişi, genelde, eserler bir akım oluşturacak şekilde ortaya çıktıp, sergilenip/okunup izlendikten sonra olur. İskender Pala'nın manifestosu bu manada dini duyarlığı olan gençler için cesaret verici, yönlendirici bir çaba gibi gözüküyor. Çünkü sanat eserinin ayırıcı özellikleri icrası, yazılması esnasında ortaya çıkar. Bu şekilde biçimlendirici ısmarlayıcı bir şeklide olmaz.
Bir muhafazakâr dilden, arayıştan söz etmek gerekirse böyle bir arayış Yahya Kemal ve öğrencilerinin (Tanpınar, Yakup Kadri) bu var. Benzer bir devamlılık Gölpınarlı Dede'nin çalışmalarında, eserlerinde gözlenmekte. (Bu devamlılığın izlerini kanatimce Orhan Veli'de, Oğuz Atay'da görmek mümkün, ayrı bir konu.) Bu açıdan isimlendirilmemiş, buna gerek duyulmamış olsa da bir arayış vardır. Bu yüzden İskender Pala ne kadar bunun dini değil geleneksel olduğunu iddia etse de İskende Pala çapında birinin bundan bihaber olması düşünülemez. Kanatimiz bu arayışın sert ve ayrıştırıcı uslubuyla, birleştirici bir unsuru arayıştan çok bir mevzi tutma gayesi güden, ve bize göre bu yüzden gelenekten kopmuş, geleneğin dışında kalmış Necip Fazıl'ın ayak izlerinin devamıdır. Necip Fazıl'dan geriye gidenelerin, Yahya Kemal'i, Tanpınar'ı atlayarak Mehmet Akif'e ulaşmaları ise enterasandır. Bu pencereden bakıldığı içinde "toplumun bağlarının geçmişten travmatik bir şekilde" koparıldığı iddia edilmektedir.
İskender Pala'nın öngürüsü/temenisi daha edebiyat, tiyatro ile sınırlanmış, bu alanda resim, heykel üzerine bir muhafazakar sanat bakışı ancak sansür üzerinden mümkün. Ve sanatları bir bütün olarak kabul ettiğimizde tesbih yapan bir sanatkarı, hat sanatçısını nereye koyacağız. Zaten geleneksel olan, geleneksel yöntemlerle öğrenilen bu sanatlarda "Muhafazakar sanatçı" nasıl olacak da dönüşecek. Bir ressam, ebruya merak salarsa onu nasıl değerlendireceğiz?
MS'nın tanımı bu yüzden sınırlı bir çerçeve içinde durmakta.Tanım halıcılık, kilim, Türküler gibi halk sanatlırını da dışarda bırakarak daha çok sanat yapanı biçimlendirmeyi hedeflemekte. Bu biçimlendirme neticesinde yapılacak sanatında "Muhafazkâr Sanat" olacağı öngörüsünde.
Aslında telafuz edilmemiş olsa da, bu akıl yürütme sanatın eğitici, öğretici rolünün olacağından hareket etmekte. Bir düşüncenin, fikrin bir roman, tiyatro, film ile temsili mümkün. Bir tez romanı yapılabilir. Fakat burada belirleyici rol (ortaya çıkan şeyi roman, film, tiyatro olarak kabul etmek için) fikrin, düşüncenin varlığı değil sunuluşunun ustalığıdır. Bu ise sanatçının ideolojisinden, dünya görüşünden bağımsız olarak kişisel yeteneğinin ürünüdür
Darülbedayi'ye gelirsek:
devam edecek, düzeltilecek
Sanat akımlarının isimlendirlişi, genelde, eserler bir akım oluşturacak şekilde ortaya çıktıp, sergilenip/okunup izlendikten sonra olur. İskender Pala'nın manifestosu bu manada dini duyarlığı olan gençler için cesaret verici, yönlendirici bir çaba gibi gözüküyor. Çünkü sanat eserinin ayırıcı özellikleri icrası, yazılması esnasında ortaya çıkar. Bu şekilde biçimlendirici ısmarlayıcı bir şeklide olmaz.
Bir muhafazakâr dilden, arayıştan söz etmek gerekirse böyle bir arayış Yahya Kemal ve öğrencilerinin (Tanpınar, Yakup Kadri) bu var. Benzer bir devamlılık Gölpınarlı Dede'nin çalışmalarında, eserlerinde gözlenmekte. (Bu devamlılığın izlerini kanatimce Orhan Veli'de, Oğuz Atay'da görmek mümkün, ayrı bir konu.) Bu açıdan isimlendirilmemiş, buna gerek duyulmamış olsa da bir arayış vardır. Bu yüzden İskender Pala ne kadar bunun dini değil geleneksel olduğunu iddia etse de İskende Pala çapında birinin bundan bihaber olması düşünülemez. Kanatimiz bu arayışın sert ve ayrıştırıcı uslubuyla, birleştirici bir unsuru arayıştan çok bir mevzi tutma gayesi güden, ve bize göre bu yüzden gelenekten kopmuş, geleneğin dışında kalmış Necip Fazıl'ın ayak izlerinin devamıdır. Necip Fazıl'dan geriye gidenelerin, Yahya Kemal'i, Tanpınar'ı atlayarak Mehmet Akif'e ulaşmaları ise enterasandır. Bu pencereden bakıldığı içinde "toplumun bağlarının geçmişten travmatik bir şekilde" koparıldığı iddia edilmektedir.
İskender Pala'nın öngürüsü/temenisi daha edebiyat, tiyatro ile sınırlanmış, bu alanda resim, heykel üzerine bir muhafazakar sanat bakışı ancak sansür üzerinden mümkün. Ve sanatları bir bütün olarak kabul ettiğimizde tesbih yapan bir sanatkarı, hat sanatçısını nereye koyacağız. Zaten geleneksel olan, geleneksel yöntemlerle öğrenilen bu sanatlarda "Muhafazakar sanatçı" nasıl olacak da dönüşecek. Bir ressam, ebruya merak salarsa onu nasıl değerlendireceğiz?
MS'nın tanımı bu yüzden sınırlı bir çerçeve içinde durmakta.Tanım halıcılık, kilim, Türküler gibi halk sanatlırını da dışarda bırakarak daha çok sanat yapanı biçimlendirmeyi hedeflemekte. Bu biçimlendirme neticesinde yapılacak sanatında "Muhafazkâr Sanat" olacağı öngörüsünde.
Aslında telafuz edilmemiş olsa da, bu akıl yürütme sanatın eğitici, öğretici rolünün olacağından hareket etmekte. Bir düşüncenin, fikrin bir roman, tiyatro, film ile temsili mümkün. Bir tez romanı yapılabilir. Fakat burada belirleyici rol (ortaya çıkan şeyi roman, film, tiyatro olarak kabul etmek için) fikrin, düşüncenin varlığı değil sunuluşunun ustalığıdır. Bu ise sanatçının ideolojisinden, dünya görüşünden bağımsız olarak kişisel yeteneğinin ürünüdür
Darülbedayi'ye gelirsek:
devam edecek, düzeltilecek
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)