20 Aralık 2014 Cumartesi



Öfkeden soğuk duvarları olan bir zindandır haklılık

Yoldan çıkaran bu haklılığa karşı hangi kapı aralık?

8 Aralık 2014 Pazartesi

..

Dini bir kültürün içinde onun şekillendirdiği kodlarla yaşıyoruz. Modernleşme, (bir yönüyle tarım toplumundan sanayi toplumuna geçiş olarak) kültürel bir devamlılığın içinde olacaksa, eski kültürün kurumlarının taşınmasıyla değil eski kültürün kodlarının yapı sökümüne tabi tutulmasıyla mümkün. Kültürel kodlar tek başlarına değil bir bütün içinde bir anlam taşır. Onları işlevsellikleriyle değil; o zemine, bütüne  verdikleri anlamla çözmek gerekir. Çünkü nihayetinde çözülmesi gereken bütünün kendisi, teker teker parçalar değil. Modernleşmeye eski kültürün bagajında taşınacakları tespitte bu bütün bir ölçü olacaktır.
Eğer taşınacak bir şey varsa…

15 Kasım 2014 Cumartesi

..



Gittikçe ıssızlaşan bir uyku bu

Yılgın atların yılgın atlıların koşusu

Belli belirsiz yeşermekte baharın kokusu

Dökülüp dağılmakta şu sabahların korkusu

*

Gittikçe ıssızlaşan bir uyku bu

Yılgın atların yılgın atlıların koşusu

Belli belirsiz yeşeren baharın kokusu

Dökülüp dağılan akşamların dalgın korkusu


11 Kasım 2014 Salı

Ortaya karışık

Çook oluyor,tv.da sanırım- haberlerde gördüğüm bir görüntüydü. Felçli kızına bakan nur yüzlü bir kadıncağızın haberiydi. Annenin mütessebim hâli, kızının yatakta yatışı aklımdan gitmeyen bir görüntü. Birbirine bağımlı iki insan. Dışardan bakan için annenin hayatı bitmiş, kendi için yaşadığı bir hayatı yok. Peki ya yatan kızın? Annesine bağımlı yaşayan bu kızın kendine ait bir hayatı olamaz mıydı? Güneşli havalarda dolaşmak istemez miydi? Teorik de olsa kendini gerçekleştireceği bir yol olması gerekmez mi? Diğer insanlarla onu ayıran şey hareket edememesi. Hareket etmek kendini gerçekleştirmek için( başka ne diyeceğimi bilemedim) tek şart mı? Evet diye yanıtlayacak iyimserlere kötümserler, “peki ama nasıl?” diyecekler. Kötümserlerin basit bir iddiası var; insan mutlu olmak için var ve mutlu olmak için de bir şeylere gereksinim duyar. En basit haliyle acılardan kaçınma, hazzın peşinde koşma. İyimserlerin birinci iddianın ikinci kısmına katılmaması mümkün değil. Mutlu olmak ya da kendini gerçekleştirmek bir şey yapmakla mümkün. En azından insanın halini, kendine bakışını, benliğini değiştirecek ya da kendi haline bırakmayıp en azından sabit tutabilecek.
Hal derken bunu tasavvufi manada kullanmıyorum. Huzurlu, dingin, kendinden memnun bir hali alıyorum ilk elde. Ve bunu yatakta yatan felçli birinin (/ya da fakirlik, yaşlılık gibi sebeplerle – yoksunluk yüzünden normal hayatın akışının dışında kalmış) de erişebileceği bir mesafeye koymaya çalışıyorum. Bu yüzden onu nedensellikten, işlevsellikten arındırmaya çalıyorum. Bu mümkün mü şimdilik bilmiyorum?

Sanırım bir şekilde yoksunluk yüzünden hayatın normal akışının dışında kalanlar ilgimi çekiyor. Görünüşte istisnalar, ama onları hesaba katmayan hiç bir siyasi, etik, dini görüş evrensellik iddiası taşımıyor. İlerde mümkün olursa bu konuyu kurcalamak isterim.

***
İlişkinin/dostluğun kurucu bir yanı var (Spinoza’dan ilhamla.) Kuruculuk gündelik üzerinden, kişisel tarihi açma, buna dönebilme, onu işleyebilme imkânında. Farkı öfkeli bir arkadaşla kurulan ilişkide kendini biraz açıyor. Öfkeli arkadaşla kurulan ilişki onu idare üzerinden. Bir başka açıdan kişisel tarihi eski donmuş-idealize bir zamanın gölgesinde bıraktığında da gelişmez sanırım. Bu yüzden ecdad söylemlerinin içi boş, gündelik hayatta karşılığı yok; geçmişle övünmenin, biz böyleyiz/şöyleyiz diye atıp tutmanın. Geçmişi bugüne taşımak ise mümkün ve sürprizlerle dolu. Bir klasik musikiden arabesk/taverna çıkabilir mesela.

21 Temmuz 2014 Pazartesi

Bulutlara bakınmak

Boyumdan büyük işlere bulaştım hep

Boyuma posuma bakmadan

Kendiliğinden ve

Gayesizliğinden devinen

Rastgele zemine yayılan

Bir su birikintisi  gibi

Ya da bir duvara yayılan nem gibi


18 Temmuz 2014 Cuma

..

Yılgın atların koşusu bu
Akşamın ışıklarına doğru
Susarak, susarken koşarak

Yılgın atlıların kokusu bu
Dalından düşerek, solarak
Şu doğan aya doğru koşarak

26 Haziran 2014 Perşembe

Gerekçeleme Sorunu

Dünya muhafazakârlardan (/dindardan) iki alanda yeni bir şey söylemesini bekliyor : Kadın hakları ve emek.

2000 lerin başında bu konularda özgürlük üzerinden bir şeylerin söylenmesi denendi. Üniversitelerde türban takılmasını savunanlarının gerekçelerinden biri özgürlüktü. Bu bence doğru bir başlangıçtı. Maalesef özgürlük talebi türbanla sınırlı kaldı, başka alanlara yayılamadı. Bu yüzden toplumsal birliği sağlayacak bir güç olamadı.

Ali Bulaç'ın CNN sohbeti gerekçelemede eskiye dönüldüğünü gösteriyor. "Çünkü kitap öyle diyor" diyor, meslekten sosyolog. Toplumsal meselelerde din dışı bir gerekçelemeye kapıyı kapattı. Bu aynı zamanda dini yorumun kapısının da kapanması, bir dönemin yorumunun tüm zamanlar için geçerli sayılması ama şimdilik bu mevzu ana mesele değil. Hayrettin Karaman'ın da çok farklı düşündüğünü sanmıyorum.

Yanlış hatırlamıyorsam ilk çıkan yasalar gümrük yasaları ile idari yasalar. Bu yasaların çıkışının gayesi zamanın ihtiyacını eskilerinin karşılayamaması. Yasaların çıkarılma gerekçeleri dini değil, günlük ihtiyacın karşılanması. Tabii idari ve teknik bir alan olduğu ve bu alanlar için dini bir gerekçelemeye ihtiyaç duyulmadığı, toplumsal alanın ise böyle olmadığı hemen iddia edilebilir. Burada karşı iddia şu olur, belli bir döneme ait bir dini yorumun içerinin ne kadarının dini ne kadarının geleneksel ne kadarının toplumsal ihtiyaçlardan kaynaklandığını bilmenin çok güç olacağı. Eğer içinde toplumsal gerekçeler varsa bugün devam edip etmediği ise ayrı sorudur.

21 Nisan 2014 Pazartesi

Yollar

   Yollar hep yeni yollara açılır
   Yeni bir yolun olmadığı yerlerde denize çıkılır
   Zaman yollarla birlikte kederleri de alır

   Bırakalım yollar denizlere çıksın
   Bırakalım kış bahara yer açsın
   Akşamın rengi sabahı ferahlatsın