Geleneğin gayesinin (tasavvufun) insan
yetiştirmek olduğu söylenir. İnsan yetiştirmekten gaye nedir? Kastedilen
insanı diğerlerinden ayıran niteliği nedir? Şüphesiz burada kast edilen olgun
insan. Öyleyse bir insana olgunluk sıfatlarını veren şeyler neler olabilir?
Yahut bunlar nasıl niteliklerdir? Burada söylenebilecek belki ilk şey iyiyi
kötüden ayırt edebilme ve bunun sonucunda ona göre eyleyebilme gücüne sahip
olma. Bir de bu işin nasıl eyleme kısmı. Olgun insan için başka nitelikler
saymak da mümkündür belki. Ama yine de tarifin içeriğinin büyük kısmını bu
nitelikler dolduracaktı. Şu an bizi ilgilendiren kısmı bir yeti olarak iyiyi
kötüden ayırabilme ve adil olabilme. Bu yerinde hüküm verebilme yetisi nasıl
kazanılır? Burada bizi bekleyen şöyle bir sorun vardır. Bu konuda iki farklı
görüşten bahsedilir: ilki aydınlanma, insiyasyon tarzı bir olay sonucu iyi ile
kötüyü ayırt edebilme yeteneğine kavuşma. Bir nevi Tanrısal bakışa sahip olma.
İkincisi insanın kendi yetersizliğinin, faniliğinin bilincine varması ve
yanılabilir olduğunu kabul etmesi. Bu bir yerde zahmetli bir inşa süreci,
bireyselleşme. İlkindekinde bir tamamlanmışlıktan söz edildiği için problemli
bir yanı var. Uzun mevzu, bir giriş yapmış olalım.
*
Daha evvel tasavvuf için aklı savunurken
onun etik, hukuk ve siyaset alanında gerekliliğinden bahsetmiştim. Şimdi fark
ediyorum ki hukuk ve siyaseti işin içine sezgi yoluyla dahil etmişim. Yazarken
bazen bir soru işareti kafamda canlanmıyor değildi. Bu iddiaların bir şekilde
gerekçelendirilmesi gerektiğini hissediyordum. Bugün Simmel’i dinlerken sanırım
mesele çözüldü. Mesele geleneksel, modern insan farkından çıkıyordu. Modern
insan, (postmoderni ihmal edersek) geleneksele göre çok daha fazla hukuk ve
siyasetle iç içe. Bu konularda çok daha fazla karar alma, hüküm verme zorunda. Geleneksel insanın etik dışına çıkmasına pek gerek kalmıyordu.
Gerekse de verdiği hükümlerin pek pratik sonuçları yoktu. Gölpınarlı …………adlı
eserinde millet kavramının eskiden başka bir anlam taşıdığından bahseder.
Müslüman milleti, Yahudi milleti gibi dini kavramlar üzerinden anlaşıldığından
bahseder. Bunu geleneksel toplumun anlayışı olarak kabul etmek ne kadar sağlık
olabilir? İnsanî anlayış bu zemin üzerinden mi anlaşılıp çözülüyordu? Dini
kavramlar seti bu noktada yeterli oluyordu sanırım. Din ve etik toplumsal kurallar
içinde bir arada erimişti. Her neyse, bugüne dönersek şunu söylemekte
zorlanmayız galiba: Bugünün insanı gerek yönetim şekillerinin değişmesi ile
gerekse iletişimin hızlanması ile çok farklı sorunlarla meşgul. Artık
siyasetin içinde bir karar merci olması ile, medyanın hızı sayesinde siyasi ve
hukuki birçok olayın içinde kamuoyu sıfatıyla var. Bürokrasinin ise bizzat içinde ve karar almaları rasyonel.
Sıradan bir trafik kazasının örtbas edilmesi mevzuunda (Rabia Naz olayı) sıradan
insanlar konuya taraf olarak insiyatif alabilmekte bir kamuoyu baskısı
oluşturabilmekte, hukukun işlemesine dolayısıyla adaletin yerine gelmesine
sebep olabilmekte. Gene oy hakları ile politik bir insan olarak birçok yönetsel işte ve kararda taraf
olabilmekte. Artan karar alma yükü kesifleşen nefsin hileleri ile birlikte
sorumluğunun yükünü daha da artıyor.
Karar alma artık, belli davranış kalıpları
üzerinden değil ilkeye dönerek alınmak zorunda kalınıyor. Çünkü daha evvel
karşılaşılan ve dolayısıyla bir kalıba dönüşmüş meselelerle karşı karşıya değiliz. Ek olarak
eskiye göre çok farklı fikirler arasında seçim yapmak zorunluluğu var. İşte
ilkeye dönüş zorunluluğu adaletin, özgürlüğün neliği üzerindeki sorulara dönmek bir
yerde.
Sonuç olarak hukuk ve siyaset felsefesi de, etik kadar, bugünün talibin önünde, artan karar alma yükü ile kesifleşen nefsin
hileleri ve bunun sorumluluğu ile birlikte bir ödev gibi durmakta.
----
ek
Yani, Modern insanla geleneksel insan arasındaki farklardan biri de modern insanın politik bir insan olmasıdır. Öyle ya da böyle yönetimin bir yerindedir, ya da en azından taraftır. Bu çağın insanı için bundan kaçış yok. Bu pasif bir tavır değil, oy hakkıyla, kamuoyu baskısıyla ya da yönetimin bir yerinde olmasıyla insan siyasete müdahil. Politik bir ufuktan bakış hakikati kavrama şeklimizi de ister istemez biçimlendiriyor, ve bu biçimlendiriş nefsin istekleri için yüce gerekçeler sunup hakikati perdeleme konusunda mahir. Bugünün talibi yapıp etmelerinde, aldığı kararlarda bir politik ufka yerleşik olduğunu hatırlayarak kendini(nefsini), (ergin bir insan olarak sorumluluk bilinciyle) bir kez daha yoklamalıdır.
Bu yüzden eleştirinin, sorgulamanın, hakikat derdinin ahlaki bir yanı var.
----
ek
Yani, Modern insanla geleneksel insan arasındaki farklardan biri de modern insanın politik bir insan olmasıdır. Öyle ya da böyle yönetimin bir yerindedir, ya da en azından taraftır. Bu çağın insanı için bundan kaçış yok. Bu pasif bir tavır değil, oy hakkıyla, kamuoyu baskısıyla ya da yönetimin bir yerinde olmasıyla insan siyasete müdahil. Politik bir ufuktan bakış hakikati kavrama şeklimizi de ister istemez biçimlendiriyor, ve bu biçimlendiriş nefsin istekleri için yüce gerekçeler sunup hakikati perdeleme konusunda mahir. Bugünün talibi yapıp etmelerinde, aldığı kararlarda bir politik ufka yerleşik olduğunu hatırlayarak kendini(nefsini), (ergin bir insan olarak sorumluluk bilinciyle) bir kez daha yoklamalıdır.
Bu yüzden eleştirinin, sorgulamanın, hakikat derdinin ahlaki bir yanı var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder