10 Ağustos 2008 Pazar

Kaldırımlar / Kendi dünyamızda yaşamak

Kaldırımlar bizde neden yüksektir? Sanırım bu eski bir alışkanlıktan geliyor. Yollar sık sık bozulduğundan eskiden asfalt üstüne asfalt dökülürdü. Neticede bir kaç sene sonra kaldırım normal boyutuna gelirdi. Şimdi ise sokaklar parke taşları ile döşeniyor ve kaldırımlar gene yüksek yapılıyor. Parke taşlarının döşenmesi ile bir de yeni bir alışkanlık edinildi : Parke taşlarının kaldırımla buluştuğu yerlere oluk yapmak.

Değnekle bu yüksek kaldırımlardan inmek zorken şimdi bir de bastığınız yer eğri büğrü bir oluk. Bayağı dikkatli inilmesi, çıkılması gerekiyor. Sadece hastalar için değil, yaşlılar, çocuklar için de oldukça zor bir durum.

Kaldırımlar bir çok yerde dar. Zaten dar olan bu kaldırımları bir de esnaf malını sergilemek için iyice daraltıyor. Ne işe yaradığını bir türlü anlayamdığım belediye zabıtaları ise buna hiç müdahele etmezr. Bazı yerlerde ise daracık olan bu yollara ağaç dikilerek tekerlekli sandalyelere bir ikinci barikat oluşturulur.

Kaldırım başlarına ise yapılan eğimler ise çoğunlukla bebek arabaları için yapılır, tekerlekli sandalye için değil.

Oysa zanediyorumki yolların yapımı da, kaldırımların yapımı da bir projeyle yapılır ve bir sürü imzadan geçer. Ve şaşarım, bu projelerin altında imzası olan mütahitlere, yüksek mimarlara; hiç birinin aklına ya bir dakika burdan tekerlekli sandalye geçemez, bu kaldırımdan yaşlı inemez demek gelmez.

Engellinin bizde tek başına yaşaması alışılmış bir şey değil. İlla hayatı boyunca bir refakatçisi olacak. Dolayısıyla ufak bir çabayla çalışabilecek, ekmeğini kazanabilecek olanlara da bakıma muhtaç muamelesi görür. Bazen aşırı ihtimam, düşkünlükte insana zarar verir.

Hiç yorum yok: