7 Temmuz 2011 Perşembe

"Bir Tutam Mavi" den


Bedri Rahmi Eyüboğlu "Bir Tutam Mavi" isimli kitabında yayınlanmış makalelerini toplamış zamanında. İş Bankası yayınlarından kitap tekrar basılmış. Oldukça yavaş bir şekilde bu kitabı okuyorum, bu aralar.

Birbirini takip eden iki bölümde yazılanlar ilginç geldi. İlk bölümde Bedri Rahmi dilde sadeleşmeyi savunurken, takip eden bölümde ise, kilimlerde kök boya kullanımından vazgeçilmesinden şikayetçi oluyor.

Herkesin kolayca anlaşabilir bir lisana sahip olması maksadıyla başlatılan dilde sadeleşme hududları ve yönü olmadığından sanırım birtakım olumsuz neticelere de sebeb olmuş.
Olumsuzluktan kasdım birbirine uymayan yazım kılavuları, bir atılan bir geri gelen şapkalı harfler, bazı bilim dallarında yerleşmiş deyimlerin sadeleştrilmesi (maliyede: özelge/mukteza, tarh, tahakkuk)neticesindeki karışıklık, öztürkçe kelime konusunda abartıya (oturgaçlı götürgeç gibi) kaçılması vs. Dilde kullanılan Türkçe kelimelerin azalmasının ise bir çok nedeni var, sadeleşme çabalarının yanında, az okunması, tv gibi bir çok sebep sayılabilir.

Bu konuyu takip eden bölümde Bedri Rahmi'nin kilimde kök boyalarının kullanılmamasından dolayı duyduğu üzüntü ise bir devrin ruhunu anlatır gibi. Dilde sadeleşme köye dönme, halkçılık, halk sanatlarına ilgi, halk kültürüne sahip çıkma ile paralel ilerliyor. Birbirini tamamlar gibi. "İki yüz senede oluşan sekiz renk; dokuz, on olacakken; daha çok ve zahmetsiz boyama derdi için terkedilmekte(aklımda kaldığı şekliyle)" böylece oluşan desen ve renk estetiğide yok olmakta diye üzülür. Kimyasal boyalar 3-4 senede solarken, kök boyalar asırlarca canlığını korumaktadır oysa.

Bedri Rahmi ve ondan sonra gelenlerin Anadoluya dönük bu ilgileri sayesinde bir çok türkü derlenebilmiş, kilim katologları hazırlanabilmiş; Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Kemal Tahir gibi isimler kendi hikayelerini yazabilmiş; Sürü, Boş Beşik gibi filimler çekilebilmiştir. Bu sayede , seksenler sonrasında bu konulara ilgi azalmış olsa da, elimizde en azından binbir emekle kayda geçirilmiş bir kültürün ufku kalmıştır.

Sözlü kültürün kayda geçirilmesi onun gelişmesini engeller mi, bir kalıba sokup başka ağızlarla yorumlarla aktarılmasına engel olur mu? Sanırım evet. Sözlü kültürü kayda geçirmenin kendine has sıkıntıları var. Ama bu hiç olmazsa tamamen yok olmasını da engelliyor. O zamanlar elde kayıt cihazı köyden köye dolaşanların emekleri sayesinde bugün onları youtubelarda dinleyip, seyredebiliyoruz.

Bir dönemi ve anlayışını değerlendirirken hangi ihtiyaçlardan çıktığına, derdinin ne olduğuna da bakmak gerek. (Bu bakış yorumbilgisinde tam nereye denk düşeri sonraya bırakalım (Dilthey?), şimdilik bizi aşar). Kültürü yaşatmak adına yapılan her çalışma saygı duyulması gereken bir emek neticede.



Bugün için "Bir Tutam Mavi" deki bazı düşünceler tartışılabilir. Aksini düşünmek zamanı ve sonra yaşamış olanların akıllarını küçümsemek olur. O zaman nasıl tartışmaya açıksa bugünde tartışmaya açık olacak. Dil üzerinden ya da başka bir mesele üzerinden o dönemi yargılamakatan ziyade, o dönemi katkılarıyla beraber bütüncül bir bakışla değerlendirmek daha doğru olur sanırım.

2 yorum:

N.Narda dedi ki...

Çok güzel özetlemişsiniz.

Enis Diker dedi ki...

Teşekkürler Narda hn.:)