30 Ekim 2011 Pazar

Hz. Yusuf'un rüya tabiri

Aynı rüyaya üç farklı yorum?

Yorum bir geçmişin uzantısı mı? Her birinin üç farklı projesinin görünüşü mü? Kaderin rastgele attığı zarlar mı?

Diyelim ki aynı şeyi yapmış üç insan var. Yaptıkları şeyi geçmişlerinden, projelerinden bağımsız mı değerlendireceğiz? Aynı günahı ya da sevabı işlemiş kişinin hükmü aynı olur mu? Yahut aynı kavşakta buluşmuş üç arabanın yolunun aynı olduğunu iddia edebilir miyiz?

İletişimde, elimizde olan, bilebildiğimiz geçmişi ile şu anki tavrından başka bir şey yoksa. Projesini açmakta ketum davranıyorsa, o zaman "göründüğü gibi" si iletişime kaynaklık etmez mi? Ve o zaman aynı şeyi yapmış olanları değerlendirmede geçmişi de hesaba katarak değerlendirmek insafsızlık mı olur, yoksa bir gereklilik midir?

26 Ekim 2011 Çarşamba

Bir resim


Resim eleştirisi yapmak haddim değil, ama bu resim üzerine bir şeyler yazmaktan kendimi alamadım.

Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun bir eseri, resmin ismini bulamadım,

Resimde, muhtemelen kederle başını eğmiş bir kadıncağız var. Yanında biri kız, biri erkek iki çocuk var. İnsanda alçak bir iskemleye oturmuş izlenimi bırakıyor. Altına B.Rahmi bir şiir eklemiş, şiirin üstüne bir köşeye de torununun doğumundan dolayı yaptığını, ona ithaf ettiğini belirtir bir not eklemiş. Resimin merkezinde dikey ve kalın çizgiler hakim. Kadıncağızın başı ve ayaklarında ise eğri çizgiler kullanılmış. Dikey ve eğri çizgiler dengeli bir şekilde dağıtılmış resme. 

Resmin altında :

Bu Anadolu var ya bu Anadolu
Bu saprarı sıtma bu masmavi gurur
Ne tosunlar doğurmuş, ne tosunlar
Bak daha neler doğrur.

şiiri not edilmiş. Bu mısralar, ressamın "Anadolu" isimli şiirinden alınmış, şiirin tamamı şöyle:

Bu misli menendi görülmemiş cömert ana
Bu her yani meme, her yani dudak, her yani gül
Bu zirnik almadan veren, habire veren yediveren gül
Bu Anadolu var ya, bu Anadolu
Bu üç yosma denizde üç defa islanan
Gürbüz ırmaklar ortasında susuzluktan çatlayan
Bu Anadolu var ya, bu Anadolu
Bu sapsarı sıtma, bu masmavi gurur
Ne tosunlar doğurmuş, ne tosunlar
Bak daha neler doğurur...

Resmin dokusu yağlıboya olduğu izlenimini veriyor. Tamamen sıcak renkler kullanılmış. Sıcak renklerden kırmızıya resmin tek koyu tonu ile kadının eteğinde yer verilmiş. Diğer renklerin, sarı, turuncu, pembenin ise tonları açık tutulmuş. Renklerin araları kalın siyah fırçayla netleştirilmiş. Ressamın nakışlara olan merakından herhalde. Işık sadece fondaki sarıda kendini gösteriyor.

'Neden bu resim'e gelince : Kadın öyle başını eğmiş ki sanki tuale sığamamış, tual ona dar gelmiş. Ya da kederini anlatmak için ressam böyle bir buluş yapmış. Bunun dışında eteğinin kalbi andırır bir şekilde ve koyu kırmızı tonda boyaması da ayrı bir buluş gibi duruyor. Geniş alnı, belli belirsiz küçük çizilmiş ağzı, "ağzı var dili yok" ile "ne büyük başım varmış" şikayetini hatırlatır gibi. Yanındaki çocukların yüzlerinin siyahla boyanması, derdin nedenini anlatıyor sanki. Muhtemelen annenin kederinde az gelişmiş bu çocuklarla iligi endişelerin izi de olabilir. Bütün bu entersan buluşlar ilk bakışta görülmüyor, ama resmin bir şeyler söylemek istediğini  hissettirip, dikkat çekiyor.

B.Rahmi'nin, torununun doğumu için, böyle kederli gözüken bir resmi yapmış olması bize garip geldi.

---
"Bir resim yazısı nasıl yazılır, nelere dikkat edilir" diye internette yaptığım arama sonucunda bulduğum ve kopya çektiğim iki siteyi de paylaşayım bu arada.

http://gunde1resim.com/

http://www.gorselsanatlar.org/elestiri-ornekleri/roproduksiyon-inceleme-ornegi-(ders-etkinligi)/








Hâli takibe devam...

Gelenekte çocuğa düşeceksin yerine düşmeyesin demek, "lambayı söndür/kapıyı kapa" yerine lambayı dinlendir/kapıyı ört demeyi tercih etme olumlu düşünce olarak yorumlanabilir. "Olumlu düşünme, söyleme gayreti kuantumcu/enerjici yorumlara da açık. Ya da bunu bir dua olarak kabul etmek de mümkün, illa yorumlamak, anlamlandırmak gerekirse.


Ama bunu bir de hâli yönetme/derinleştirme olarak anlamak da mümkün.

Dünyanın, halet-i ruhiyemiz üzerinde etkisi büyük. Ve bu halet-i ruhiyenin düşüncemize, bakışımıza etkisi.
Suyun içindeki balık gibi, içinde bulunduğumuz hal ile olayların, insanların içindeyiz. Dünyanın hal üzerinde yakıcı/yıkıcı bir etkisi var; yapıcı, şekillendirici etkisi gibi.

İnsan "düşünceden ibaret"se,  düşünceyi tetikleyecek kelimeleri seçmek bir inşa olarak kabul edilebilir. Ya da bir uyanık durma halini. Burda olan; uyanık durma, eşikte dikilmek, dikkatin bir bölümünün zihne dönük olması . Ek olarak halleri kendi haline bırakmayarak bir tecrübe geliştirmek.

Hali idare etmek, bir öfke anını yönetmek karşındakini dinleme ile mümkün, iletişime geçmekle yani. Bu yüzden hale etkisi olacak insanlarla, bakışımızla bir tecrübe geliştirmek aynı zamanda. Olayları değerlendiren bir zihinnin yanında, zihni değerlendiren bir düşünceden de bahsetmek gerek bu durumda

İyimser ya da kötümser bakışların geliştirdiği tecrübede de bir fark olmalı.

Konuyu geleneğin, dilin, kültürün imkânları üzerinden açıp, yorumlamak mümkün:  Her kelime zihinde ifade ettiği anlam açısından birer sembol. Ve iletişim açısından ortak anlamlar taşısa da herkes için farklı manaları da içinde barındırıyor. Örneğin, güzel kelimesinin herkesin zihninde çağrıştırdığı özel anlamlar var. Fakat bu özel anlamlarda sabit değil muhtemelen. Zihinde ifade ettikleri resim açısından kalıcılıkları kadar, tonları da farklı. Buradan bakıldığında, kullanılan kelimelerin bilinçli seçimi iç dünyanın zenginleşmesi, inşası anlamına gelir. Hiç bir olaya şu anda doğup bakmıyoruz. Bir geçmişten, benimsediğimiz düşünce sistemlerinden, onların önerdiği reçetelerden, ortak dilden yola çıkarak bakıyoruz. "Ya hayır söyle, ya da sus" de dilin imkanları üzerinden düşünüldüğünde bu düşünceye uzak değil. Kurala bağlı tavır; hayrı bilmek, tespit edebilmekle mümkün.


Hâli yönetme/inşa ya da korumayı kişisel gelişimden ayıran nedir? Geleneğin vereceği cevap gaye farkı olabilir, beklentisizlik yani. Neticeden huzur dahil bir fayda ummamak.

12 Ekim 2011 Çarşamba

Düşen Yıldızlar

"Yüzbin elle" toplanır düşen yıldızlar
Ufuktan ufka silme tekneler dolar
Yağmur karanlıkla bir olur ellerde
Doymuş gözlerden derin sulara uyku akar

9 Ekim 2011 Pazar

Göç




Düşler dürülüp, dolanır da yanıbaşımıza dökülür
Kalkan perdenin arkasıdan küskün bir cân görülür,
Dolaşır bülbülün aklı, fikri; düşer semâya bir ah
Câna, sıfatlardan ari cânın istilasına göçülür