27 Şubat 2009 Cuma

Sürgündeki Raskolnikov - Kültürü yeşertmek

Sürgündeki Raskolnikov bizim. Köşesinde, pişmanlığıyla çilesini çekeni, ayağa kalktığında tutmak bizim işimiz.

Tavrımız Harici değil ki hatalıları hariçte bırakalım.

***

Bizim mahallemiz bize göre en güzeli de, öteki mahalleler sahiplerine göre de kendilerinki öyle. Hz. Mevlana, Yunus bizim ama bir o kadarda Dostoyevskide bizim. İnsanın yaratığı her kültürde insandan bir iz var. Hz. Mevlana okumamak nasıl bir eksiklilse, Dostoyevskiden bihaber olmakda bir eksiklik. Yalnız şu kabul edilebilir, biryerden bakmak zorunluluğu. Bizi biz yapan şeyler, dünyayı algılayışımızı sağlayan önyargılar olmak zorunda. Tabi sorgulanmak hayata dönüşmek koşuluyla.

Kültür bir elbise değil; giyinilip, çıkarılan. Sabırla, yaşayarak, geçmişle olan bağımızı bugüne dökerek yaşanan, geleceğe kalacak olan. Bir günde öğrenilip para kazandıran şarkılar değil. Yada herkesin okuduğu, bir iki sene sonra kimsenin hatırlamayacağı kitaplarda değil. Kültür anlık beğenilerin alanı değil; kalacak olanın, insana ait olanın alanı.

3 yorum:

Aydan Atlayan Kedi dedi ki...

Sanırım neye "bizim" dediğimiz kendimizi nasıl tanımladığımızla ilgili. Kendimizi "insan" olarak tanımlıyorsak Yunus da, Mevlana da, Dostoyevski de bizim. Ama kendimizi Türk, İngiliz, Fransız diye tanımlıyorsak bizim olan şeyler azalıyor, gördüğümüz nokta da daralıyor. Alanın ne kadar genişlerse o kadar çoğalıyorsun kısaca... Çok güzel bir yazıydı...

Enis Diker dedi ki...

İnsana bir şey söylemeyen, insan tarafından anlamdırılmayan bir şey yok gibi. Sanat eseri de böyle, uyaran, durduran, düşündüren. Kendi ufkumuzdan bakıyoruz ve ne kadar genişse ufkumuz o kadar çok ufuk ile kucaklaşıyor.

Huseyin Salim Saraçer dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.