18 Mayıs 2009 Pazartesi

Elif Şafak – Aşk hakkında

Elif hanım tasavvuf konusunda bir kitap yazmak için çalışmış, bu belli. Buna vakit ayırmışlar.

İç içe geçmiş birbirine paralel iki kavuşma , iki aşk hikayesi Mevlana ile Şems; Ella ile Aziz in hikayesi .

Roman ilk satırdan itibaren Şems-i Tebrizi Hz. ile Hz. Mevlana'nın kavuşmalarını vadediyor. Fakat bu buluşma için 200 sayfa beklememiz gerekiyor :)

Bu buluşmadan sonra ise roman ikisine odaklanamıyor. Yardımcı karakterlerin gölgesinde, onlardan kalan bölümlerde ikisinin hikayesini uzaktan seyrediyoruz. Halbuki beklenti daha çoşkun, daha şiirsel, daha yoğun bir anlatımken sadece yan karakterleri görüyoruz. Mevlana Hz. dalgın , kederli, gözüküyor - aşkın çoşkusundan hiç eser yok.

Kanaatimizce yan karakterler ve yan hikayeler romanın gidişatını yavaşlatıyor, ilgiyi dağıtıyor.

Eserin kurgusu , dili, çevirinin başarısı(/zlığı) bir yana; genelde tasavvuf, özelde Mevlevîlik üzerine yazıyor oluşu (iddiası bu) ya da bu motifler üzerinden gittiğini varsaymamız bu konuda nasıl bir bakışı olduğunu sorgulamamıza yol açıyor.

Tasavvuf tek , monoblok bir yapı değil. Birbirinden farklı görüşler var. Yollar, meşrepler var, kendi içinde ve dışında bir takım eleştiriler var. Gün gelmiş topluma yön vermiş, gün gelmiş yönlendirilmiş. Bu yüzden Elif Şafağın tasavvufu, ne kadar tasavvufa yakın ya da tasavvufun neresinde duruyor bakışıyla okuduk. Sadece şunu söylemekle yetinelim : Romanda anlatılan teorik tasavvuftan ve farklı bir okuldan. Meraklısına Gölpınarlı Dede' yi tavsiye ederiz.

İlk otuz sayfayı okuduktan sonra aklımıza İhsan Oktay Anar geldi. O yazsaydı Ella ve Azize gerek duymazdı. İkisi arasındaki aşk, Hz. Mevlana ve Şems için yazılacak bir romanda verilecek mesajında dengesini bozmuş kanatimizce. İki farklı dönemde, iki farklı anlayış çıkmış. Yirminci yüzyılın aşıkları daha bireyci. Bu iki karakter herhalde Amerikan okuyucusu için düşünülmüş.


Notlar : (sh.38 Zahir batın ayrımında denge görmezden gelimiş - Tek kanatlı kuş uçamaz da zahir batın dengesine işaret vardır. Zalime ses çıkaramama, light İslam projeleri ?

sh.72 boyun kırmak değil baş kesmek

sh.123 meditasyon, tefekkür, renkler gene (new age motifler) )


ŞEMS-İ TEBRİZİ

Şems-i Tebrizi kerametlerle sahneye giriyor. sh.47 :)
Hanın parasını ödemek için el falı bakması, aura okuması şok edici.

Şemsin Kırk kuralı ??? nerden icad olmuş? Yazarın bir derlemesi mi? Bir yerden mi alınmış? Açıklanması gerekirdi. Bu tarz eklemeler ne kadar iyiniyetli olusa olsun içinde muhendislik tavırlar içerebilir. Kırk kural diye bir şey yoktur , tek kural hakikilik/ hakikatlilik -

Şems-i Tebrizi' nin çöl faresini caminin önünde kurtarması, himaye etmesi ; cüzamlı dilenciye şefkat göstermesi , sahoşun yaralarını sarması Gölpınarlı' nın yorumladığı eleştirel tasavvufa uyan romanın olumlu yönleri. Bunların tasavufi bakışla temellendirilmesi çok güzel olurdu.

Gene Şemsi Tebrizi' nin celladının Hasan Sabahın (batıni) kalesinden kaçmış olması üzerinde çalışılsaydı ve roman burdan oluşacak bir gerilim üzerine oturtulsaydı ortaya çok tartışılacak sağlam bir klasik çıkabilirdi belki.

(sh.50 Rüya tabiri (Mevlevilerde rüya tabiri yok) Eğer bu bölümde anlatılan Şems ise ...

sh.53 El falı / aura okuma new age tavırlar

Kerametler, menkıbler çoğunlukla bir hikmetle beraber sunulur. El falı kerametiyle, aura okumalarıyla han ve yemek parasını ödemek için kerametten istifade edinilmesi düşünüdürücü.

sh. 30- Şems-i Tebrizinin kalenderi olduğu tartışmalıdır. )

AZİZ

Aziz garip bir sufi, sufi bir kimlik olarak romanın en problemli kişisi.

Mektupla enerji yolluyor (sh.82) dilek ağacına çaput bağlıyor. Enerji aktarma seansı yapıyor, zihin okuyor (sh369) Bir sufiden ziyade new age guruyu andırıyor.

Aziz kendini sufi olarak adlandırıyor ama altını doldurmuyor - Muhib mi? Derviş mi ya da Dede mi? Tasavvuf bir bütün olarak seven biri mi yoksa? Ya da bir felsefe olarak mı ondan hoşlanıyor ? Aşk şeriatını yazdığına göre Şemse ve Mevlana' ya bağlı olmalı, Mevlevî meşrepli olmalı. Sofu bir mevlevi değil anlaşıldığı kadarıyla. Dünyada yaşanan kötülüklere karşı ise duyarsız . Kendi köşesinde, kabuğunda yaşayan biri.

Ella ile olan arkadaşlığı da problemli. Bir sufi olarak yardıma ihitiyacı olan herkese yardımla mükellef. Bu yardımda mesafe koyamamış olması, flörte açık durması Azizin sufi kimliği ile tutarlı değil. İnsan olarak hata yapabilir, ama sorgulama kendini gözden geçiriş yok. Karşılaştırma için çöl faresine Şemsin yardımı ile kıyaslanabilir sanıyorum. Gene bu konuda Takva filmi hatırlanabilir.

Azizin kerametleri !! dışında hayatın içinde sufi bir tavrını sergilediğini görmüyoruz. Tasavvuf eşit ezoteri, keramet değil. Keramet üzerinden sufi karakteri çizmek insanüstü, yarı tanrı, yanılmaz bir karaktere gider ki bu da bizi oldukça sıkıntılı bir noktaya götürür. Olgun sufiler kerametleri (inkardan bahsetmiyoruz) sevmezler.

Notlar : (Aziz için yazılanlar :

sh.204 Güncelden alabildiğine uzak
Sh.204 Kendini bildi bileli pasifist.........
sh.205 Şimdinin çocuğu olarak kendini tanımlıyor. --Konformist bir çizgisi var.
Şu anın hakikatını yaşamak sh.177 gerekir diyen Şemsin zulme karşı duruşu ise Aziz' de yok.

Gölpınarlı Dede nin bu tarz pasif tasavvuf anlayışını sümüklü tasavvuf olarak adlandırır. Gölpınarlı linkinden bu konu okunabilir. 83. soru


ELLA

Uzun süren evliliklerin köhneyeceği, albenisini kaybedeceği üzerine bunaltacak kadar tekrar var.

Ella kadınlık ve annelik arasında seçim yapar. Kadınlığı seçer. Küçük çocukları için annedir hala ama Ella evlliğini kurtarmak / boşanıp küçük çocuklarını yanına almak gibi çileli bir seçimi değil, terki seçer.

Sanırım aşka bakışı statik. Geliştirici, adam edici, terbiye edici halinden (ya da insanlıktan çıkarışı her bünyede aynı tesiri bırakmıyor :) ) bakmıyorlar. Mutluluk, iç kıpırtısı, ilgilenilme gibi görüyorlar. Aşk, Elanın hayatına ne katıyor, onun insanlığını nerden alıp, nereye getiriyor ? Durduğu yerde mi sayıyordan ziyade ne kadar mutlu olduğunu okuyoruz.



MEVLANA

200. sayfaya kadar ortalarda yok. Bir rüya bölümünün dışında .

sh.210 Mevlan hz. Şemsle karşılaşmasını anlatırken birden nefsin mertebelerini anlatmaya, tasavvuf konusunda bilgi vermeye başlıyor (Benzer olay Şemsin bir kaç bölümünde de var)

Sanırım bu (konuya yabancı) okuyucunun olayı takip ederken bilgi sahibi olması gerektiği ile böyle çoşku dolu insanların, Şemsi Tebrizi nin, Hz. Mevlana nın, iç dünyalarını hayal edip yazmanın güçlüğünden kaynaklanıyor. Bu şekilde uzun uzadıya bilgilendirme bir yerde hem bir kolaylık ve hem de bir zorunluluk. Bu da romanın performansını düşürüyor. Bazı bölümleri bir romanı değilde 100 soruda tasavvufu okur gibi hissediyorsunuz. Bilmeyenler için aydınlatıcı, bilenler için sıkıcı bölümler.

Hz. Mevlana için ayrılmış bölümler çok az. Ayrılan bölümlerde ise Hz. Mevlana altın kaşıkla doğmuş, halkın yaşayışından uzak, pasif bir karakter olarak çizilmiş. Şemsin mürşitliğine vurgu yapmak için bu konu abartılmış. Aslında kim kimin mürşididir tartışılır.



sh.38 Semanın yaratıcısı Mevlana değil – Sema geleneği çok eski zamanlara götürülebilir.

--
Tasavvufi bir bakışa bir çok yerde rastlıyoruz ama kanatimizce romanın tasavvufi bir duruşu yok. Birbirinden ayrı yollara ait tasavufi görüşler ile uzak doğu enerji inançlarını ve hatta şamanizmi (ağaca çaput bağlamak) harmanlamış kitap. Bu haliyle tasavvufi bilgi alınmak için okunacak bir kitap değil. Biyografi değil - bir çok yerde kurgular var, aslına sadık olma derdi yok. Belki geniş anlamda mistik – ezoterik düşünceleri biraz özensizce harmanlamış, bunların üzerinden yazılmış bir roman olarak kabul etmek mümkün olabilir

Hiç yorum yok: