Kendi kendini onaylamak zorunda kalmış insan (eşitliğe, hakanıyete dayalı karşılıklı iletişim ile savaş dışında bir üçüncü yol olarak ) ne kadar başarılı olabilir? Ağır hastalıkların, mecburi yalıtılmışlıkların yalnızlışlaştırdığı insan kendine dönmek, kendinini tamamalamak, tanımak konusunda (yada ayna) mecburen bir yol, iz aramak zorunda kalacaktır. Kendini onaylaycak bir kişinin varlığı yoksa muhtemelen kendini tanımada kendine varmadaki ihtiyaç duyacağı insanı (ne kadar mümkün bilemiyorum) atlamak zorundadır.
Bu atlamanın, diğerininden vazgeçerek kendine dönme çabasının önünde birde çoğu zaman diğeriyle beraber, onun yarattığı değersizlik kalesinide geçmek zorunluluğu vardır ki karşındakini bakışındaki çarpıklığı teslim edip onu hoşgörüyle geride bırakabilmekte bir ateşten gömlektir.
Bu yüzden sanırım bir cüzamlıya uzanan elin değeri büyüktür.
1 yorum:
ikinci paragraftaki konuyu Sartre'ın Varlık ve Hiçlik'te tematize ediyor. Proje. Sen busun diyor. Hayır ben bu değilim, olacağım şeyim ben. Benim bir projem var. Bir yolum var. Bir şey olma yolundayım. Ve bizler ona diyoruz ki "bir garantin var mı?" (meselâ). Olduğun değilsin, sana dayattıkları haline, oluşuna, projenle itiraz ediyorsun. Olmadığınsın. Toparlarsak: Olduğun deği, olmadığınsın. (Bu "olduğun gibi görün" ile çelişmiyor.
Garson'a bakışımız. Garsonun itirazı.
Sartre'de "bakış" paradigması algısal/perseptüel. Bizdeki ince işlenmiş "bakış"la okuyup, konuyu daha da çetrefillendirmemek lazım.
Sartre gündeliğimizdeki sömürgeci bakışa güzel yaklaşıyor. Ciddiye alınması gereken bir düşünür. Okumadan geçilmemeliydi, Heidegger, Husserl, habermas vb ile beraber. Bu kadar anlamsızca ben,ego gibi kavramları kırıp, ezip büken bir tuhaf üniversite ve tuhaf, antientellektüel bir (neo)tasavvufla.
İlk paragrafınız ise Habermas Gadamer tartışmasını hatırlattı.
"Ayna"daki görüntü asimetrk olmadığında alışveriş değil projeksiyon var. Orientalizmimizde ben buna dikkat çektim. Efendim.
Elinize sağlık.
Yorum Gönder