19 Ağustos 2009 Çarşamba

Hakikatlilik ile aşk arasındaki bağı anlama denemesi

Hakikat ve aşk arasında bağ?

Yaşanan anın içinde anı, geçmişin tecrübeleriyle yaşanmaşlıklarıyla değerlendiriyoruz. Yaşananın alacağı şekli, hesaba katılmayan, katılamayanlarla nasıl etkileşeceğini bilemiyoruz. Tüm zamanların sonunda oturup değerlendirme gücümüz yok.

Bu ise hakikati oluş içerisinde temkinli, mütevazi bir arayış çabası haline çeviriyor, ele geçirilmesi mümkün olmayan.

Hakikat ve hakikatlilik üzerinden aşka bakmak/ulaşmak mümkün müdür?

İlk başka günlük yorgunlukların arasında bir mücadele gibi duruyor hakikat. Sürekli bir çaba. Hakikatin varlığından şüphe etmeyen, promete çabası.

Aşk burada hakikati kavramanın bir yolu mudur, hakikat çabasının açtığı bir kapı mıdır?
Öncelik belki de yöntemsel açıdan bir önem taşır.

Hakikatin kendisinden yola çıkarak aşkı kavrama çabası bize ikinci yolu işaret eder.Hakikatin peşinde mütevazi bir şekilde yaşanan hakikatlilik çabası bir arayışın ifadesidir ve bir arayış ise kendinde yapılan bir şey olmasına rağmen insanın çevresiyle, insanları, tabiatı anlama çabası ile mümkün olur. Küçük, küçük birçok olayın kendi içinde yaşadığı hakikatın her zaman bir başka şeyle ilintisi olduğu üzerine. Ve küçük bir çok olaya duyulan ilgi, onların içinden bakma çabası.

Aşk burada anlama çabasından bağlanabilir. Aşk bir şeye bir başkasının gözünden bakmanın/bakabilmenin en yüksek noktası değil midir. Sürekli ve anlamaya dönük bitmeyen(/ bitemeyen) bir ilgi değil midir? Ve aşık bu anlama çabasının noktalanmasının aşkın bitiği anlamana geldiğini bilmez mi? Olgular, olaylar, haller değişir aşkta değişmeyen/değişemeyen onu ayakta tutan ise sürekli ve mütevazi ilgi/anlama çabası değişemez. Belki de bir halin, olgunun, olayın anlık hakikatini hissetmek mümkündür ama sürekliliği olan bir şey değildir. Onu sürekli yapan hakikkate olan sürekli ilginin kendisidir.

Sanırım...

taslak, düzeltilecek

14 Ağustos 2009 Cuma

Başlamak

Meydan okuma mıdır?

Rüzgarın hep bir yönden eseceğini bilerek

Ağaç dikmek

Ya da boş bir defterin başına oturmak



Kolaycılık mıdır? Sorumluluktan kaçmak mıdır?

Binbir emekle yazılmış bir şiir defterini düzeltmek

Ya da yorgun bir şütçü beygirinin yaralarını sarmak

Gücü yetebilene ne gam.


Ağaçsa dikilmeyi; defter yazılmayı, düzeltilmeyi

Beygir yaralarının sarılmasını bekler

Terredütün, kararsız insanlığına karşı

11 Ağustos 2009 Salı

Barış mı? Barışma mı?

barış

a. 1. Barışma işi: “Biz baba kız biliyorduk ki bu gibi kaçışlar, bir barışla biter.” -M. Ş. Esendal.
2. Savaşın bittiğinin bir antlaşmayla belirtilmesinden sonraki durum, sulh, hazar: “Atatürk'ün insan haklarına ve dünya barışına ne kadar saygılı bir lider olduğunu ifade etti.” -H. Taner.
3. Böyle bir antlaşmadan sonra insanlık tarihindeki süreç: Barış içinde yaşamak.
4. Uyum, karşılıklı anlayış ve hoşgörü ile oluşturulan ortam: “Devlet işçi işveren ilişkilerinde çalışma barışının sağlanmasını kolaylaştırıcı ve koruyucu tedbirler alır.” -Anayasa. Güncel Türkçe Sözlük TDK
Barış sözcüğü bugünlerde insanlara niye itici geliyor ?
Barış iki tarafın anlaşamasıyla da ortaya çıkabilir, bir tarafın tükenmesi sonucuda ortaya çıkabilir. Bir tarafın tükenmesi sonucu ortaya çıkan barış daha ziyade teslimiyetin getirdiği ateşkestir, sulhtur . Japonyanın atom bombası karşısındaki mecburiyeti gibi. Burda kavganı sona ermesi, gönüllüde olabilir gönülsüz de olabilir. Ya da Iran Irak savaşındaki gibi iki tarafın tükenmesi de bir barışı zorlayabilir.

İki tarafın gönlü olmadan barış olabilir mi? Evet rızasızda barış olabilir , Allahın' dan bulsun denir herkes kendi işine bakar.

Barışma deyince ise insanın aklına barışma resimleri geliyor, iki tarafında az çok kendine dönük bir hesaplaşması, galiba biraz ileri gittim, kusura bakma mahcubiyeti ile el uzatması. Yaraları olmasına rağmen gönüllerinin öfkesini, kinini susturması, acısıyla karşısındakine bir merhamet duymaya başlayabilmesi. Ötekine karşı bir bakış değişikliğidir barışma.

Ötekine, bakış açısını değiştirerek bakmak kolay bir şey değildir. Bunun için insan karşındakinden olumlu bir şeyler görmek ister. Benim dediğim olacak, benim istediğim şekilde barış olacak diyenle yapılan barış, barışma değil dayatmadır. Burdaki barış söylemleri karşındakini ezmek için kullanılan bir söyleme dönüşür. Ve bu haliyle barış arayan, barışmaktan ziyade müzakere yapmaktadır. Derdi kendine meşruluk zemini aramaktır. Karşındakine bakış açısını değiştirmesi için fırsat vermemekte, belki de kinini teskin etmeye çalışmaktadır. Ve hala bir tarafın silahlar susun derken, silahların ortaya çıkmasına sebeb olanı , imralıyı taraf yapmaya çalışarak insanları rencide etmesi nedir? Barışma? Umursamama? Ya da pazarlık?

Güncel barış tartışmlarının arkasında barışma derdi göremiyoruz. Barış sözcüğünün insanlara itici gelmesi bundan sanırız.

4 Ağustos 2009 Salı

Olduğun gibi görün/Göründüğün gibi ol

Hz. Mevlananın meşhur yedi öğüdünün son cümlesi.*
Olduğun gibi görün, kendini başka türlü, olduğundan farklı göstermeye çalışma, riyaya girme.
Hz. Mevlana burada bir ikazda bulunuyor. Olduğu gibi görünmek bir kendini dönüş, tanıma gayreti , kabullenme. Fakat burada bırakmıyor. İnsan sadece kötü yönleri ile insanlar arasında tanınmaz, insanlar iyi yönleri görür söyler, bunun için :Göründüğü gibi ol, insanlar seni nasıl tanıyorsa (tabii iyi yönleri ile; kötü tanıyorsa kötülüğe devam et ruhuna aykırı) tanıdıkları şekilde yaşamaya çalış. Bir evelki cümledeki olumsuzluk burda yok. Burda bir iyiye yöneliş var.İlk cümlenin içine kötülüğünü gizlememe manasıda melami bir tavırda var

Kendi hakikatine açık oluş; doğruya kendi hakikati/sınırları/zaafları üzerinden kendini tanıma, doğruya yöneliş gayreti. Cümlenin yönelişi içinde kendi dışındakileri yönelişi barındırıyor. Kendi dışındaki insanlara, insana yöneliyor. Başkasıyla kendini görme, hatalarını farketme, doğruya yöneliş. Aslında bir kendine yönelişi cümle içersede bunu tek başınalık olarak tanımlamıyor. Altında yatan başkalarına, insana (belki tabiata, cümle aleme dönük bir farkedişi , anın içinde oluşu, ana uyuşu içeriyor, bu anın içinde doğrulmaya işaret ediyor muhtemelen)
--
* Sevgide güneş gibi ol, dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol, hataları örtmede gece gibi ol, tevazuda toprak gibi ol, öfkede ölü gibi ol, her ne olursan ol, ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.(Mevlana Celaleddin Rumi Hazretleri)

1 Ağustos 2009 Cumartesi

Kuzgun


Bir erguvanı mesken edinmiş

Kara, koca gagalı bir kuzgun

Ve kuzgun erguvana aşık olmuş

*
Kargalar bir kendine, birde ona bak demişler

Sen kuşsun o ağaç demişler, dinletememişler


Bir haller olmuş kuzguna zamanla

Börtü böceğe hayran bakar olmuş

Yerken içi gider olmuş, karıncayı, tırtılı

Ve erguvanın gölgesi düşmüş kuzgunun üstüne

*

Bir gün kesivermiş erguvanı oduncular

İçi yanmış ama sesi çıkmamış sanki beklermiş gibi

Ve almış başını, çekmiş gitmiş dağların bir başına

*

Kanmış kuzgunu şahin gösteren

Aşkmış kuzgunu şahin yapan
--