6 Şubat 2010 Cumartesi

Hakkı korumak

Döner dolaşır en keskin ve ince noktada adaletle hüküm verebilme dikiliverir karşınıza.

Hakkı teslim edememenin, zaruret içinde olmaklıktan doğan makul, kabul edilebilir insani anları vardır. İnsan bu tökezler, yanılır, yanlış görürür. İnsanın insanlığı, yanlıştan dönebilmekliğinde muhtemelen, dönebilme kapasitesinde ya da. Göremiyenin, görmek istemeyenin valığını makul kılan insan oluşu, insan olarak anılışı.

Hakkını arayan insanının karşısında onun hakkını vermemek için tepede bir yerden bakarak, öbürlerini göstererek, onların da bir hakkının olmadığını söyleyerek, bahane ederek; susturmaya çalışmak, mazeret beyan etmek hakkı teslim etme iradesinden bir vazgeçiştir.

Susarak, bir şey yapmayarak; doğruyu kenara çekilerek, engel olmayarak, yatağına akmasına fırsat vererek de hüküm ilan edilebilir, katkıda bulunulabilirse de, aslolan bir şey yaparak irade beyan etmektir.

Adaletle hüküm vermede, insanlığın penceresinden bakıldığında, ilk söz güçsüzündür. İnsanlığı, insanlığımızı güçsüzün içinde bulunduğu durum belirler. Güçlünün, hüküm sahibinin imkanlarını, şartlarını, yapması gerekenleri güçsüzün durumu tespit eder. Güçlünün mazeretleri, gücünü devretme arayışları, görmezden gelmeleri hatta alayları insaniyetini askıya almasıdır, kendine yazık edişidir.

R e s i m l e r

.

4 yorum:

edvienna dedi ki...

adalet güclünündür!
(demis yunanlar)

Enis Diker dedi ki...

Hakikate tutunan güçlüdür diyelim bizde :)

edvienna dedi ki...

Hz. Isa'nin kitabina inanan bir arkadasimla bir gün bu konuyu konusurken bana müslümanlarin peygamberinin Hz. Isa kadar anlayisli olmadigini söyledi. Ne anlamda diye sordugumda, Hz. Isa: 'Eger birisi senin bir yanagina vurduysa o zaman diger yanaginida uzat ona' demis, oysa Hz. Muhammed 'insanin kendisini savunmasi gerektigini' söylemis.

ilginc bir yaklasim olarak gördüm, bir dinin adalet anlayisini bir cümleye indirgemek biraz garibime gitti. ilki karsi tarafin kendiliginden adaletli olmasini bekliyor, ikincisi kendisini savunarak adaletli olunmasi bekliyor -denilebilir kisaca. birisi pasif ama pedagojik, digeri aktif ve yine pedagojik. ilki belki bir kac darbe daha alicak - en azindan insan halini biraz olsun taniyorsam evet bir kac darbe daha alicak, belki ama.
digeri muhtemelen bir kac darbe daha almiycak, gerci orasida kesin digil.
sonuc itibari, ikisede güzel bi metod, biri digerinden daha iyi diyemem, birazda darbeyi geciren kisiye bagli bu durumlar, ama tabi bu yüzden sidik yarisina girilmez, özellikle adalet anlayisi gercekten o dinin bütün konseptinde aranir. bu insanlar icinde gecerlidir, her hangi bir davranis birisinin cok adaletli oldugunu göstermez, adaleti bütün diger davranislarindada aramak lazim, yoksa yanlis yargi verilmis olur. kafa agrittiysam affola.

Enis Diker dedi ki...

Hz. İsa nın tavrı olgun bir kişinin karşındakini eğitmesine yönlik bir cevap sanırım.

İslamda da benzer öğütler var. Kişinin nefsi için sabretmesini öğütleyen hadisler var. Sabrın daha hayırlı olduğunu söyleyen hadisler ise müdahale arasında bir seçim sunuyor ve burda haddi aşmayı yasaklıyor. Burdaki tavır kişinin izzet-i nefsi ile alakalı galiba. İslam burda muhatabdan ziyade kişiye bakışını çevirmiş durumda. Cevabı verecek olanın olgunluğa doğru bir yürüyüşü olduğunu kabul ediyor. Mesnevi Şerifte Ali nin cevabı buna güzel bir örnek. http://arsivde.blogspot.com/2007/11/dmann-ali-keremallahu-vechehunun-yz-ne.html Burada iki yön var. Hz. Ali eylemine nefsini karıştırmamakla uğraşırken, diğer yanda muhatabını aydınlatıyor.

Fakat iş burda bitmiyor. İslam insanı birde toplum içinde - bağları ile düşünüyor. İnsan Hz.İsa nın yaşadığı gibi yalnız başına yaşamıyor. Bağları var, çoluğu çocuğu var. Onları korumakla, savunmakla mükellef. Eşine, çocuğuna yapılmış bir şey karşısında , kendine yapılmış gibi kayıtsız kalamaz.İnsan toplum içinde öğreniyor, gelişiyor.

Aslında sorunun birçok bileşeni var. O yüzden her olayın, olayın biricikliğinden, tekliğinden kaynaklanan ayrı bir cevabı var galiba.