Tanpınar’ın gözünden Yahya Kemal beklediğimden, kafamdaki Yahya Kemal’den epeyi farklı. Geçmişe meraklı, çoşkulu, vezinler, kafiyeler içinde bir Yahya Kemal bekliyordum. Gene böyle bir Yahya Kemal var ama… Bunlara ek olarak, kendi döneminin yazarlarına, düşünürlerine fikri olarak yön verebilecek bir derinliği olan; zaman zaman kendisine denk gösterilen Ahmet Haşim’i bile etkisi altına alabilen, bir çok genç yeteneği (Tanpınar, Yakup Kadri, Nurullah Ataç….) çevresinde toplayıp onlara destek olan, batıya karşı bir aşağılık kompleks beslemeyen ve hatta bir çok yazarı, şairi, düşünürü takip edip onlardan “kendine lâzım olanı” alabilen biri. Bir devrin düşünce ve fikir hayatına yön vermiş insanlardan biri, işin içinde mütahitlik olmayan bir mühendislik olsa da. Üzerinde düşündükleri konular bugün hâlâ güncel. Sıkıntı,bizlerin bu güncel sorunlar üzerinde, belli bir tarihsel süreç içinden geçmiş, sert yönlerini törpülenmiş bir düşünce geleneğinden habesiz olarak her seferinde yeni baştan başlamamız.
Acelesi olanlar için kültür tarihimizin kısa ama derli toplu bir özeti olarak ideal. Yahya Kemal'in sanatını, sanatını oluşturan fikri ve estetik yapının oluşumunu anlatabilmek için Tanpınar tanzimattan itiberen yaşanan fikri ve edebi macerayı anlatmak ihtiyacı hissetmiş. Bu da o dönem için okuyucunun elinde derli toplu bir özetin bulunmasını sağlamış.
YÖNTEMİ :Yahya Kemal evvela kendi yolunu arayan biri. Kendi yoluyla beraber kültürün santının gideceği yönü de aramakta. Afakı kuramların peşinde değil, ya da bunları daha sonra güncelin üzerinden düşünerek temelendirmeyi tercih etmekte.
Yahya Kemal, sohbeti seven biri, konuşuken düşünüyor " Yahya Kemal'in dikkati vaziyetlerin dikkatiydi. Neyiz? Konuşmalarının hususiyetini bu yapıyordu. Şüphesiz çok iyi konuşuyordu. Konuşmayı sanât haline getirenlerdendi. Fakat bu konuşmasında çok mübrem bir ihtiyaca cevap veriyordu. Sohbet, düşüncenin lâboratuvarıydı. Meselenin zaptettiği bu zihin, konuşurken bulur, geliştirir, yoğururdu. Kendini tekrarlamaktan çekinmediği için aynı sohbeti ayrı ayrı muhitlerde yapardı. Ve daima buluş hâlinde olduğu için hiç de ilk şekliyle gelmezdi.... Düşüncesi realitemizle beraberdi. Bütün kudretiyle ve doğruluyla aktüeldi, demek istiyorum .... Hayatın ihtiyaçlarına çok tabiî şekilde cevap verdiği, bütün tekliflerinin realite ile uygun düştüğü seneler.Kaldı ki etrafına karşı çok hür ve kendisine karşı çok sorumluydu" sh.22-23
Yahya Kemal artık var olmayan, olmayacak şarkı arıyordu ve şiirlerine bunu konu ediniyordu. Bu arayışı, dört asırlık geri çekilişin, dağılışın, bir çok savaşın, mağlubiyetlerin, acıların rehabiletesi ve yineden inşasıydı sanki. "Bütün milli hayatı bir sentez gibi görüyor, bunu coğrafyanın ve tarhin mirası olarak kendinde topluyordu" . Bu sentez geçmiş dönüşte "hiç bir geriye alma ve öç fikrine" rastlanmaz. Sentezini gerçekleştirmek için hiç bir kompleks duymadan, tam bir eşitlik içinde, doğunun da batının da(ve tanzimattan itibaren yaşanmış/açılmış bir çok ufkun) edebiyatından düşüncesinden de istifade eder. "Teklif ettiği şey cemiyet olarak kendimiz tanımak, sanatkâr olarak iç benliğimizi kurmak şartıyla eserimiz yapmaktı." Bu çaba gittikçe daha çok konuşma dilinde eser vermeye döner. "Edebiyatımızda bir kesilişi kabul etmiyor, bu edebiyatın kendi gelişmesi içinde kendini yenilemiş olduğunu" düşünüyordu.*
ESKİ EDEBİYAT : Tanpınar'ın, “Maî ve Siyah”‘ın Ahmet Cemil karakterine yüklediği “idealizasyon ve küskünlük” özellikleri “Kiralık Konak”ın Hakk-ı Celis’ini hatırlattı.
Edebiyatı Cedide’nin eskiyi rededen tavrı Yahya Kemal çevresindeki Yakup Kadri’de değişik bir niteliğe bürünüyor. Geçmişe ve geleneğe bağlı Hakk-ı Celis küskünlük açısından Ahmet Cemil’e benzerken başka bir idealizasyonun gölgesindedir.
Tanpınar’ın “Aşk-ı Memnu”nun tüm karaktarlerini (ve tüm Edebiyat-ı Cedide'yi)Bovarizimle etiketlediği karakterler “Kiralık Konak”ta da (bir eleştiri ile birlikte) mevcut. Bu yolunu arayan küskün karakter Tanpınar’ın “Huzur”unda Mümtaz olarak karşımıza çıkar. Sanki hepsi aynı karaktedir ve zaman geçtikçe gelişme kaydederler.
Dönemler ve bakışlar arasında geçişler, edebiyat eserlerinde ve onların yarattığı bu karaktarde yaşıyor gibi. Karakterler geçişlerdeki sentezlerle daha incelikli özellikler kazanmakta, meseleleri ele alışlarında derinleşmekteler.
Mesela Ziya Gökalp’la Yahya Kemal’in milliyetçilik meselesine farklı bakışları gibi- dönem ve çevreler değiştikçe meseleler üzerine gittikçe sert ve köşeli analizlerden daha insani, kompleksiz bakışlara geçildiği izlenimini veriyor.
Yahya Kemal'in şiirini sınıflandırmaya kalkarsak ne diyeceğiz? Tanpınar "neoklasik" olarak kabul edilmesinden yana. Bu düşüncesini temellendirmek için klasik nedir? biz de klasik denebilecek bir dönem var mıdır? üzerine uzunca bir bölüm yazmış. Bu konuyu daha sonra "Hakikat ve Yöntem" ile karşılaştırak yazmak için sonraya bırakıyoruz.
Kitabın sonuna doğru Yahya Kemal'in şiirlerini tahlil edildiği yaklaşık altmış sayfalık bir bölüm eklenmiş. Şiirlerin bazıları bugünün diliyle. Bazılarının okunmasında ise Osmanlıca bir sözlüğe gerek duyuluyor. Tahlillerin referansları psikolojiden eski geleneklere kadar oldukça geniş bir ufuk üzerinden. Tamamının üzerinde durmak mümkün olmasa da bir iki konu hakkında bir şeyler demek istersek:
TEMALAR : Yahya Kemal eski temaları kullanıyor ama bunu yaparken yeni anlamlar yükleyerek, etkilendiği/sevdiği batılı şairlerin yükledikleri anlamları da yüklüyor. Gül,bülbül, Çemşid, Çöl gibi geleneğin kullandığı pek çok tema aynı zamanda sembolik bir değeride ifade ediyor. Buna rağmen güzeli görme ve bunu ifade edebilmede bu sembollerin direkt olarak ifade ettikleride söylenebilir.
Yahya Kemal'in şiirinde iki temaya birden oldukça sık rastlanmakt Cemşid ve Rind. Sohbete olan merakından mıdır bilemiyoruz alkole ve dost meclilerine uzak değil. Şiirlerinde alkol bazen doğrudan yer bulmakta bazense ilahi bir sarhoşluğun ifedesine dönüşmektedir. Melameti neşe ile rindlik onun tasavufta görmek istediği, aradığı şeydir.
Tecelligâh iken binlerce rinde
"Melâmet" söndü Şarkın her yerinde
sh.26
derken artık bu geleneğin yaşamadığından şikayet etmektedir.
"Medeniyetimiz Mesnevi ve cihat medeniyetiydi" derken, eski hayatımız nasıldı sorusuna "Pilav yer, Mesnevi okurlardı" derken de Mevleviliği idealize etmekteydi. Eski şiirin havasıyla "Ene'l Hakk" felsefesinde derinleşirken, eski zamanları tenkit edeken " Eline her def alan 'Ben Allahım' diyor. Böyle bir cemiyeti nasıl idare edersin ve nasıl terakki ettirirsin" diye ekliyordu. sh.50-51 Gene "Nitekim tam Müslüman olan, imanını ne tasavvuf ne de panteizmin şaşırttığı Akif hiç aldanmamış, ustasının bu son eserini en sert şekilde karşılamıştı" derken bir panteist gelenek eleştirisi yapıyordu. sh.86
Tanpınar'ın Yahya Kemali, tasavvuf üzerine kafa yormuş, eleştiri getimiş. Ona göre "Dedelerimiz sade ruhlu ve imanlı insanlardı" sh.29 Melameti/Mevlevî neşe ile hayatı rindane bir tavırla kavrayan insanlardı.
ŞEKİL: Yahya Kemal için şiirde şekil aruz. Bugünün şiirinde aruzu kullanmak artık pek mümkün değil. Fakat eski şiirden zevk almak, bir çok şarkı sözünün akıcılığı konusunda fikir sahibi olmak, şiirde ritim duygusunu almak açısından, en azından "ansiklopedik bilgi" olarak, bilimesinde fayda var. Aruz ile yazmak sabır ve işçilik isteyen bir iş. Vezni oturtmak için kelime aranırken daha evvel akla gelmemiş her yeni kelime ile birlikte bir çok fikir, imaj denendiği için geliştirici bir yönü de var.
* sh.27,28,45,47,105,156
http://www.idefix.com/kitap/yahya-kemal-ahmet-hamdi-tanpinar/tanim.asp?sid=UQSSUNU4TY0AY4MD1P3I
6 yorum:
"Sıkıntı,bizlerin bu güncel sorunlar üzerinde, belli bir tarihsel süreç içinden geçmiş, sert yönlerini törpülenmiş bir düşünce geleneğinden habesiz olarak her seferinde yeni baştan başlamamız."
Katılıyorum, bunda "okumayışımızın" katkısı bir numaralı katkı galiba:)
Tnapınar'ı yakın denebilecek bir zamandır keşfetmişken hocası Y.Kemal'i de atlamamak lazım,değil mi? İlginç detaylar içeren bu yazı için teşekkürler.
Yahya Kemal Tanpınarın yorumu ile neoklasik şiirimizi temsil ediyor. Kanatimce kendinde sonraki bir çok şairi Orhan Veliyi, Nazımı etkilemiştir, eğer edebiyatta bir kesinti yoksa. Kitapta işaretlenecek, üzerinde düşünülecek çok şey var. Kurşun kalemle işaretlediğim bir çok bölümü yazıya dahil etmedim:)
Orhan Veli de bir röportajında Yahya Kemal'i beğendiğini- saydığını belirtmiş zaten :)
Bence Y.Kemal imparatorluk sonrası edebiyatımızda ve kültürümüzde önemli bir durak, bir bakış...
Lisedeki edebiyat derslerimizi hatırlarsınız değil mi? Edebiyatı sevmeyen, bilmeyen ve sevdirmeyen öğretmenlerin rahle-i tedrisinden geçtik çoğumuz. Mesela ben Bursa'da Zaman şiirinden nefret etmiştim. Birkaç yıl önce tekrar okuduğumda ne kadar "yanıltıldığımı" gördüm.
Bir de yazında alıntıladığın "başkalarına karşı hür, kendine karşı alabildiğine sorumluydu" tespiti bir insan için söylenebilecek en güzel şeylerden birisi.
"Başkalarına hür, kendine sorumlu" olmak bir olgunluk görüntüsü olsa gerek. Yahya Kemal çok renkli biri ama sanki hep sohbetlerde, çevresi edebiyatçılarla dolu ama sanki hep yalnız bir insanmış gibi geldi bize.
Doğru olabilir..biraz daha kendini geri çeken bir insandır belki de.
Yorum Gönder