Keyfilik güçle birleşince bir alışkanlık olabiliyor ya da bir politikanın aracı. Bir çevirmeni altı saat karakolda tutmak, küçük düşürücü sorular sormak, keyfiliği cehaletiyle harmanlamak; güzelden, geleneğinden habersiz olmak için söylenecek çok fazla şey yok. Söylenecek çok şeyin olmaması şehvetle güce tutunanların ikna edilecek gibi olmamasından, bu umudun daha evvelki tavırlarıyla yok edilmesinden.
Dünyanın kendi gördüğü gibi olduğunu zannedenlere başka türlü de görülebilir olduğunu anlatmak zor.
İnsanları bir düşüncenin/dinin hiyararşisinden sınıflayana, değer biçene ne anlatılabilir? Her söyleneni söyleyenle tartacaktır.
Tutarlılık, söylediğinin arkasında durabilme, güzelden anlama, güzellik arayabilme bir insanlık işi. Sırası geldiğinde bir Papua Yeni Gine'li bir fakihten daha tutarlı olabilir. Tersine inandığımızıda yol haritamız içi boşaltılmış, hikmeti/sinirleri alınmış mezhepler; kafatası ölçüleri, kurtuluşun sadece kendisine vaad edildiğine inanan ırkların el kitapları olur.
Gayelerini sadece, kendi saksılarındaki çiçeği büyütmek olarak hedef koyanlar, başka çiçeklerin gelişmesini engelleyerek bunu başaracaklarını düşünüyorlarsa, onun da bir gün ellerinden gidebileceğini hesaba katmıyorlar. Bir saksı çiçek için bahçeyi talan edenler; bahçenin de, saksının da faniliğini unutuyorlar.
2 yorum:
"Güce tapmak" gibi bir insanî durumu aşıp evrimini tamamlayan insanlık durumunda yaşamak isterdim.
Sohbeti, dinlemeyi hatırlayana kadar Godot' yu bekler gibi bekleyecez herhalde.
Yorum Gönder