24 Eylül 2011 Cumartesi

"Hâl"i anlama üzerine notlar

Başkasının huzurunu istemeyen huzur bulamaz.Bir dağda yaşamıyorsak(ki orda bile, bir başkası olarak kendimizle beraberiz) , her dem hâlin bulaşıcı etkisine maruzuz.



İster faydacı gaye ile isterse başkasını önemseyerek içinde bulunduğu toplam hali değiştirebilen/idare edebilen huzur bulur; bu, kendi çıkarı için bu işe gireşene bir yük olsa da. Bu çabadan maksat; huzur bulma, fayda sağlama olmasa da.


Hâl düşüncelerimizi, seçimlerimiz etkleyen bir şey. Bu yüzden, perde arkasından bizi yönetmekte çoğu kez. Bir anda parlayan, kendiliğnden ortaya çıkan bir şey de değil çoğu kez. Bazı huyların, alışkanlıkların, düşüncelerin neticesi, bir mazinin eseri.


Hâli takip zor. Hâli değiştirmek, hâli takipden daha zor. Tedirgin, sakınan, kaygılı insan kendi kibrit kutusunun içinde. Nihayetinde bir el uzanıp açmayacaksa kendi açmak zorunda. Bunun içinde hâli farketmesi lâzım ya da hâlin bir sebebi varsa onu (ki değiştirebilsin).


Cesar Milan için bile iş kolay değil. Köpekler için tedirgin, sakınan, teslimiyetçi, liderlik hallerinden oluşan bir paket önermekte. Zihninin arkasında binlerce düşünce/arzu dolaşan, kendini hedeflere kitlemiş insan içinse iş daha zor.

Mevlâna'nın önerisi düşünceler üzerinden hâle ulaşıp (Fihi ma fih.54) hâli kendiliğinden düzenlemek. Hâlin bir şekilde inşası bu, ya da inşa edilmişin üzerine ihtimamla titrenmesi. Burda gaye hâle ulaşmak değil; ulaşılan hâli, insanı inşa etmek için bir zemin olarak düşünmek daha doğru olur sanırız.(Biraz eğreti bir netice de olsa bu, ilerde üzerinde düşünmek üzere bir kenara not edelim.)

6 yorum:

G ü n e ş K i t a b e l e r i dedi ki...

Buna yakın fikirlerle anı ve şimdiyi gözlem ve değiştirme olanağını irdeleyen kişisel gelişim kitaplarından birini okuyorum şimdi. Yazarı bir alman. Uzun yıllardır içinde yaşadığım alman toplumundan bir bireyin şimdiyi yakalamaya yönelik çıkarımları aslında ona göre daha uygulanabilir. Halbuki biz her halimizi geleceğimizi kurmak için kullanmaya programlandık, anın keyfine varmak bizim büyüklerimizden öğrendiğimiz birşey olmadı hiçbir zaman... İnsanın halini değiştirebilmesi de bulunduğu durumu farkedebilmesi koşullu. Farkında olan insanı değiştirmeye, değişmeye yöneltmek daha kolay.

Enis Diker dedi ki...

Hâli farketmek dikenli tellerle kaplı bir alan sanki. Her an bir faydaya, huzur arayışına, bir gayeye yönelmeye çok meyilli. Bu da tekrar başa dönmek olur herhalde.Bütün bunların dışında bir yönün izini kadim geleneklerde bile bulmak zor. Beklentisizliğin sevgi üzerinden inşası belki bir cevap. Akıl muhtemelen burda bir irfan, hikmet olarak var; onu dışarda bırakmaya çalışanlara inat. Ya da susacağı zamanı bilen bir akıl olarak, aşkı/sevgi istila ettiğinde edeb ederek ayak altından çekilen olarak. Biraz karışık oldu :)

G ü n e ş K i t a b e l e r i dedi ki...

"Beklentisizliğin sevgi üzerinden inşası belki bir cevap." bu çok doğru. Aklı duygudan ayıran kesin bir çizgi olup olmadığından emin değilim. Keza bazen akıl dediğimiz şey egomuzun sesiymiş ve pekalada yanıltıcıymış gibi geliyor. Aşk ise sınır tanımadığı için, egoyu da alt edip sonsuzluğa ulaşabiliyor. Aşkın gücüne hürmetim sonsuzdur, aslında o hayatımıza daha çok sevebilme kapasitemizle doğru orantılı olarak dahil olduğu için, herkesin aşkla geçebileceği sınırlar da farklıdır diye düşünüyorum.

İçeriğin gücü karışıklığı almış götürmüş merak etmeyin =D

Enis Diker dedi ki...

Dediğiniz gibi aklı tek başına bırakmamak lazım. Vicdanın, insanlığın, sevgisizliğin terk ettiği akıl kendi çıkarı için bahaneler üretmekte pek aceleci olabilir. Neticede bir mazinin tecrübesinden konuşabilen bir şeyiz. Anı aydınlatan da, geleceğe projeksiyon tutan da bu mazi. Akıl işte bu tecrübe ile 'an'ı temkinle karşılar. Herhalde akıllı insan; yanılabileceğini, en iyi cevabın cebinde olmadığını, başkasından da bir şey öğrenebileceğini, başka ufuklarlarında mevcudiyetinin olduğunun farkında olarak, 'an'a yeni doğmuş bir bebeğe dokunur gibi itinayla dokunur :)

N.Narda dedi ki...

Yazı bir başka, yorumlar bir başka güzel; tabii anlayabildiğim kadarıyla :) Hal'den kasıt an,yakın an'lar bütünü ise, an'ı yaşamadığımız doğru, hep ilerisi,ya da geçmişin tozları ...Kendimden bahsediyorum tabii ki :)

Enis Diker dedi ki...

Estğ. teşekkürler:) Hâlden kastımız halet-i ruhiyemiz. Bakışımıza, düşüncelerimize katkısı çok fazla sanırız:)