Üç dört sene evvel gene yazın bir şeyler ekeyim, toprakla
uğraşayım istedim. İşe zor kısmından başladım, limon ekecektim. Pamuk arasında
çimenlendirmeye çalıştığım ilk üç limon çekirdeğinden bir şey elde edemedim.
Yemekte masanın üstünde bulup peçetenin arasına sakladığım çekirdekler ise evvelkilerden daha
inatçı çıktı. Evde küçük bir saksıda koca kışı küçük yeşillikler olarak
geçirdiler.
Yazın onlara kök salabilecekleri büyükçe bir saksı aldım ve
iş yerine götürüdüm. Balkon sabah güneşi alıyordu. Limonlarım burada klima
takılan kadar şenlendi. Klima yüzünden üç küçük limonumun kavrulduğunu fark ettiğimde ise çok geçti. Saksıyı alıp odama götürdüm. Neyse ki küçük limon yeşilliklerimden büyük
olanı daha sonra tekrar yeşillendi.
Burdaki arkadaşlardan biri saksının bir köşesine kılıç
ekmiş. Saksı büyüktü, ses etmedim.
Annem gelip gideren burada limonun yetişmeyceğini söyleyip
duruyordu. Limonu söküp yerine para çiçeği ekmemin daha iyi olacağını düşünüyordu. Bir kenara da para
çiçeği ektik; saksı büyüktü, ses etmedim.
Babam çiçekleri çok sever,
bir saksı da o getirdi, çiçeklerin sulanması işini üstlendi. Yılbaşı ve
Atatürk çiçeklerini getirip onları da o dikti. Saksı büyüktü, ses etmedim.
Penceremiz sabah güneşi alıyor. Cam içersine yarım saat bir
saat kadar güneş geliyor. Buna rağmen bu bahar çiçekler canlandı, serpildi. Nihayetinde limon
canlanacaktı. Pencereye çıkarabilsek 2-3 saat daha sabah güneşi alacaktı. Pencerenin
önüne bir demir yapmayı düşündüm. Babam önce gereksiz bulsa da sonradan bu fikri benimsedi. Ölçü almış, cumartesi demirciler çarşısında demiri yaptırdı. Demir pazar
günü boyandı.
Dün demiri pencereye taktık. Fakat uygun bir açıyı bulmak
kolay değildi. Kılıç nazikti, içerde perdeye dayanıp durabiliyordu. Limonu
güneşe çevirdiğimizde kılıç öne doğru eğiliyor, kırılacak gibi rüzgarda
sallanıyordu. Kılıcı duvara yasladığımızda limon yaprakları güneşe sırtını
dönüyordu. Babam kılıcı duvara yaslamıştı, ben de limonu güneşe çevirecek
şekilde çeviridim. Bir ben saksıyı çevirdim, bir babam. Sonunda böyle kalırsa
limonun güneşe sırtını döndüğünü söylediğimde babam ses etmedi.
Fakat bu sefer kılıcın bu halde kalması halinde kırılacağını
düşünmek beni huzursuz etti. Ne zaman ne arada olmuştu bilemiyorum ama kılıç
da bana emanetti. Kılıcın kırlımaycağı şekilde saksıyı çevirdim, onları duvara yasladım. Saksıda bol
yer vardı, kılıç çiçeğini korumak mümkündü. Kılıç çiçeğini de evlat edindim, yeni tanıştık aramızı düzeltmeye çalışıyorum şimdiler de. Hayat da bu saksı gibi galiba.Bir çok kişi farkında olmadan bir şeyler getirip, bir şeyler ekiyor hayatımza. Varlıklarının farkında olduğumuz, beraber yaşadığımız ama henüz uzlaşmadığımız, benimsemediğimiz, belki de tanışmadığımız şeylerle dolu çevremiz ve malesef onları sadece kırarken farkediyoruz.
Bugün evden getirdiğimiz bir çıtayla kılıç çiçeğini sabitldik. Saksıyı da bir telle sabitledik, ne olur ne olmaz diye. Bugün şansa hava kapalı. Şimdi hep beraber güneşi bekliyorlar, biz de onların büyümesini bekliyoruz göz ucuyla:)
Bugün evden getirdiğimiz bir çıtayla kılıç çiçeğini sabitldik. Saksıyı da bir telle sabitledik, ne olur ne olmaz diye. Bugün şansa hava kapalı. Şimdi hep beraber güneşi bekliyorlar, biz de onların büyümesini bekliyoruz göz ucuyla:)
8 yorum:
harika hocam:)
fütüvvet klasiği olmuş:)
Çol teşekkürler hocam:)) bu sıcak gündemde çiçek yazısı hafif mi kaldı bilemedik:)))
Tam da gündemin merkezi meselesi Hocam, arif olmayan okumasın!
Çok sağolun hocam:)) Ahmet Hakan bey gibi diyelim yazdık bir şeyler
:) limona , kılıca , Atatürk ve yılbaşı çiçeklerinize bol güneşli aydınlık günler olsun Enis hocam , çok güzeldi...
Çok teşekkürler Mukadder hanım:)) sağolun.
harika:)
Teşekkürler:)
Yorum Gönder