düzeltilecek
Bilen bilir, eskiden kısa dalga trt3
radyosu vardı ve çok popülerdi. Çok geniş bir arşivleri vardı. Türkiye'de duyulması pek mümkün olmayan albümleri çalarlardı. Programlarında genelde yabancı müzik ve
klasik müzik olurdu.Bütün radyolar çekmezdi, galiba bandın en ucunda 88 deydi.
Bazen kardeşimle beraber ders çalışırken radyoyu açık bırakırdık. Müzikle ders
çalışma alışkanlığımız oradan kalmış olmalı.
İlk heavy
metali kısa dalgadan dinlemiştim. Kendi kendime "bu da ne ya?"
demiştim. Gençtik; hızı ve enerjisi hoşumuza gitmişti. Galiba Bon Jovi'ydi,.
Livin' on prayer olabilir, ya da you give love a bad name. O zaman, bu tarz müziğe kulak kabartıp, dinleyebileğimi
düşünmüştüm. Gene Albinoni'nin Adagio'sunu ilk kez kısa dalgada dinlemiştim.
Çok hoşuma gitmişti. Fakat ne çaldığını öğrenmem iki üç senemi almıştı.
Aklımda yer etmiş olmalı ki epeyi aramışım. Kısa dalganın bize farklı müzik
türlerini dinleyebilme, zevk alabilme gibi bir etkisi oldu. Klasik müzikten, caz'dan anlamasak da, hiç bir zaman bu konuda vakit harcamaya fırsat bulamasak
da duyduğumuzda yadırgamadan kulak kabartabilmemize o günlerin katkısı oldu.
Kaldığımız yerden devam edelim; sanat
(/müzik) bir kültür dünyasının içinden o dünyanın tüm değerleriyle sesleniyor.
O kültür dünyası ile ilk kez tanışan biri için, ilk tecrübe önemli ve sarsıcı.
Müzik eseri ya da sanat eserinin bir aidiyet verme etkisi de olmalı, seslendiği
kültür dünyası ile bütünleştirip, ona katan. Bir Mevlevî ayinini ilk kez bir otelde dinleyen arkadaşım, o günü huşu içinde anlatmış, İstanbul'da para alınmadan sadece gönülden ayin yapılan bir yer olup olmadığını sormuştu.
*Bir sanat türü ile ilk karşılaşmanın sarsıcı etkisi, onun bir kültürün/ geleneğin içinden seslenerek seyredeni/dinleyeni kendine çekmesinde sanırım. Bu açıdan dinleyen de seyreden de savunmasız. Aynı türle sonradan karşılaşmalar ise hep bu ilk tecrübenin üzerinden oluyor.
*Bir barok müziği ya da Mevlevi ayinini ilk kez dinleyen biri, müzik aletlerinin menşeinden, müziğin hızından, neşesinden, ağırlığından ya da ruhaniliğinden bir şeyler sezer ilk defa dinlediğimiz bir tür olsa bile. O, dinleyiciye, ait olduğu müzik geleneği ve onu biçimlendiren kültür üzerine bir şeyler söyler. Maddi bilgiler, çalgılar vs yanında, bir de ruh hakkında da bir kanı, kanaat oluşur.
*Farklı türleri daha evvel dinlemiş biri için, yeni türlerle karşılaşmak ve onları ön yargsız dinleyebilmek başkalarına göre daha kolay olmalı.
Peki ya bunun dışında? Müziğin kendisi? Kendi türdeşleri içinde kalitesini belirleyen şeyler?
*Bir sanat türü ile ilk karşılaşmanın sarsıcı etkisi, onun bir kültürün/ geleneğin içinden seslenerek seyredeni/dinleyeni kendine çekmesinde sanırım. Bu açıdan dinleyen de seyreden de savunmasız. Aynı türle sonradan karşılaşmalar ise hep bu ilk tecrübenin üzerinden oluyor.
*Bir barok müziği ya da Mevlevi ayinini ilk kez dinleyen biri, müzik aletlerinin menşeinden, müziğin hızından, neşesinden, ağırlığından ya da ruhaniliğinden bir şeyler sezer ilk defa dinlediğimiz bir tür olsa bile. O, dinleyiciye, ait olduğu müzik geleneği ve onu biçimlendiren kültür üzerine bir şeyler söyler. Maddi bilgiler, çalgılar vs yanında, bir de ruh hakkında da bir kanı, kanaat oluşur.
*Farklı türleri daha evvel dinlemiş biri için, yeni türlerle karşılaşmak ve onları ön yargsız dinleyebilmek başkalarına göre daha kolay olmalı.
Peki ya bunun dışında? Müziğin kendisi? Kendi türdeşleri içinde kalitesini belirleyen şeyler?
2 yorum:
Keşke sadece popülaritenin olmadığı dünyanın her yerinden müzik önerilerini tadabileceğimiz bir radyo yada bir liste olsa... Mesela İskoçya'daki country müzikleri çok güzeldi ya da Japonya radyosunu bir kere açtığımda çok beğenmiştim.
Türkiye fazlasıyla gelenekselci ve insanların ufkunu genişletebilecek yeni yapılaşmayalar gerekli.
Seneler sonra eski bir blogger olarak yazılarına rastlamak çok güzel.
Ziyaretleşmek üzere :)
www.hayatseyahat.com
Teşekkürler Gürhan Bey, müzik çok değişik bir evren. Kendine has, steril bir dünyası var. Yazdıkça insanın kafası karışıyor.
Yorum için teşekkürler :)
Yorum Gönder