DAR KAPI
536 Anlayışı, hatırı keskinleştirmekle
Tanrı’ya yol bulunmaz; pâdişahın lûtfu ancak kırılmış, dökülmüş gönülleri alır
katına.
Bir önceki post’ta yer alan ikinci metafor
için açıklama; beyitlerin arasına bir yere sıkışmış bir yerden geldi. Altını
çizelim.
Gene Mûsâ ile Çoban’ın hikayesi sanki bu
beyit için yazılmış. (2. Cilt -1721/1878)
Kırık bir gönül aralık, dar bir kapı gibi.
Sahabelerin kılıkırk yaran nefis
sorgulamalarıyla beraber düşündüğümüzde, anlayışın ve hatırın
kekinleştirilmesini sıfırlamayan, orada taban bulan daha geniş bir yorumun bir
yüzü sanırım.
Ahlaki/İnsanî bir yorumda, bütünden
sapmamak için göz önünde tutulması, bütün içinde yorumlanması gereken bir
beyit. Ezoterizme buradan bir kapı açmak isteyenler için de bütünü zedelemeden
bir karşı yorumu yapıp geçmek gerekecek.
Kırık bir gönül, bir başka dünya ilminin tahsilinin neticesi; sabrın, tevazunun, haklıyken kenara çekilmenin, kimseyi ezmeden geçmenin; ezcümle insan gibi davranmanın ilminin. Sıradan, rastgele bir hâlin görünüşü değildir. Sakınmaktan, nefsin dizginlerine asılmaktan da farklı. Bazen dışarıda kırılacak, dökülecek şeyi içeriye alma işi.
Kırık bir gönül, bir başka dünya ilminin tahsilinin neticesi; sabrın, tevazunun, haklıyken kenara çekilmenin, kimseyi ezmeden geçmenin; ezcümle insan gibi davranmanın ilminin. Sıradan, rastgele bir hâlin görünüşü değildir. Sakınmaktan, nefsin dizginlerine asılmaktan da farklı. Bazen dışarıda kırılacak, dökülecek şeyi içeriye alma işi.
Ama çoğu zaman şartlar kendiliğinden
oluşur gönül hiç beklenmedik bir anda kırılır. Çoğu zaman bir insiyatif almak,
uyanık olmak da mümkün olmayabilir.
Öyleyse gönül kırıklığını, anlayış
keskinliğine üstün kılan şey nedir? Kesin bir şey söylemek zor, anlamak için
ihtimaller çerçevesinde fikir yürütebiliriz sadece.
Bir yorum şöyle olabilir; gönlü kırılmış
insan başına geleni rızayla kabullenip sırtlamış, sendelememiştir. Ayırıcı
özelliği isyan etmemiş olmasıdır. Pasif bir kabulleniş olsa da, Musa ve Çobanın
hikayesindeki gibi, içinde rızayı barındırmasıyla ilahi lûtfa hak kazanır. Her şeye rağmen rızada kalabilen için
bu ayrıcalık yapılmış olabilir.
Anlayış ve hatır keskinliğinde ise olanı
olduğu gibi kavrama var, olana hakkını verme. İçsel bir değişiklik yok
çoğunlukla.
Bir diğer yorum 1765. Beyitten
çıkarılabilir sanırım.
“A Mûsâ, edep bilenler başkadır; canı,
gönlü yananlar başka”
Anlayış ve hatır keskinliğini edep olarak
alabilir miyiz? Edebin bir uyanıklığa, bilince, ihtimama işaret ettiğini kabul
edersek, evet.
Fakat gönül
kırıklığı ile canı, gönlü yananları bir kabul edebilmek için oldukça dikkatli ve
ince bir yoruma gerek var. Bu yorumu da ileriye bırakalım.
Düzenbaz vezirin hikayesi kendi içinde bir
çok sürprizle dolu, oldukça zengin bir hikaye.
**
Not : . Tahir ül Mevlevi şerhinde de hâtır olarak geçiyor. TDK da "1. isim Düşünme, akılda tutma, hafıza, zihin, akıl, yâd" olarak açıklamış. Bunu anlayış ve düşünme olarak almak mantıklı gibi geliyor. Zira diğerlerini keşkinleştirmeyle beraber düşünmek zor gibi duruyor.
**
Not : . Tahir ül Mevlevi şerhinde de hâtır olarak geçiyor. TDK da "1. isim Düşünme, akılda tutma, hafıza, zihin, akıl, yâd" olarak açıklamış. Bunu anlayış ve düşünme olarak almak mantıklı gibi geliyor. Zira diğerlerini keşkinleştirmeyle beraber düşünmek zor gibi duruyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder