9 Ağustos 2016 Salı

6




DAR KAPI

536 Anlayışı, hatırı keskinleştirmekle Tanrı’ya yol bulunmaz; pâdişahın lûtfu ancak kırılmış, dökülmüş gönülleri alır katına.

Bir önceki post’ta yer alan ikinci metafor için açıklama; beyitlerin arasına bir yere sıkışmış bir yerden geldi. Altını çizelim.  

Gene Mûsâ ile Çoban’ın hikayesi sanki bu beyit için yazılmış. (2. Cilt -1721/1878)

Kırık bir gönül aralık, dar bir kapı gibi.

Sahabelerin kılıkırk yaran nefis sorgulamalarıyla beraber düşündüğümüzde, anlayışın ve hatırın kekinleştirilmesini sıfırlamayan, orada taban bulan daha geniş bir yorumun bir yüzü sanırım.

Ahlaki/İnsanî bir yorumda, bütünden sapmamak için göz önünde tutulması, bütün içinde yorumlanması gereken bir beyit. Ezoterizme buradan bir kapı açmak isteyenler için de bütünü zedelemeden bir karşı yorumu yapıp geçmek gerekecek.

Kırık bir gönül, bir başka dünya ilminin tahsilinin neticesi; sabrın, tevazunun, haklıyken kenara çekilmenin, kimseyi ezmeden geçmenin; ezcümle insan gibi davranmanın ilminin.  Sıradan, rastgele bir hâlin görünüşü değildir. Sakınmaktan, nefsin dizginlerine asılmaktan da farklı. Bazen dışarıda kırılacak, dökülecek şeyi içeriye alma işi.

Ama çoğu zaman şartlar kendiliğinden oluşur gönül hiç beklenmedik bir anda kırılır. Çoğu zaman bir insiyatif almak, uyanık olmak da mümkün olmayabilir.

Öyleyse gönül kırıklığını, anlayış keskinliğine üstün kılan şey nedir? Kesin bir şey söylemek zor, anlamak için ihtimaller çerçevesinde fikir yürütebiliriz sadece.

Bir yorum şöyle olabilir; gönlü kırılmış insan başına geleni rızayla kabullenip sırtlamış, sendelememiştir. Ayırıcı özelliği isyan etmemiş olmasıdır. Pasif bir kabulleniş olsa da, Musa ve Çobanın hikayesindeki gibi, içinde rızayı barındırmasıyla ilahi lûtfa hak kazanır. Her şeye rağmen rızada kalabilen için bu ayrıcalık yapılmış olabilir.

Anlayış ve hatır keskinliğinde ise olanı olduğu gibi kavrama var, olana hakkını verme. İçsel bir değişiklik yok çoğunlukla.

Bir diğer yorum 1765. Beyitten çıkarılabilir sanırım.

“A Mûsâ, edep bilenler başkadır; canı, gönlü yananlar başka”

Anlayış ve hatır keskinliğini edep olarak alabilir miyiz? Edebin bir uyanıklığa, bilince, ihtimama işaret ettiğini kabul edersek, evet.
Fakat gönül kırıklığı ile canı, gönlü yananları bir kabul edebilmek için oldukça dikkatli ve ince bir yoruma gerek var. Bu yorumu da ileriye bırakalım.

Düzenbaz vezirin hikayesi kendi içinde bir çok sürprizle dolu, oldukça zengin bir hikaye. 

** 

Not : . Tahir ül Mevlevi şerhinde de hâtır olarak geçiyor. TDK da "1. isim Düşünme, akılda tutma, hafıza, zihin, akıl, yâd" olarak açıklamış. Bunu anlayış ve düşünme olarak almak mantıklı gibi geliyor. Zira diğerlerini keşkinleştirmeyle beraber düşünmek zor gibi duruyor.


Hiç yorum yok: