16 Nisan 2017 Pazar

18


*


1655 Hiç buğday ekersin de arpa biter mi? Attan sıpa doğduğunu gördün mü hiç?

Lokma tohumdur, verdiği şey de düşünceler. Lokma denizdir, incileri düşünceler.

Ağza alınan helâl lokmada, gönülden kulluğa bir akış, öbür dünyaya gitmeyi kuruş doğar. C.1


Bu alıntıdaki “helal lokmayı” nasıl anlamak gerek? Ya da şöyle soralım helal lokma nasıl oluyor da “gönülden kulluğa” sebebiyet veriyor.

Bunu bir örnekle kısa yoldan açıklamak istiyenler bir elektrik akımı şeması gibi düşünüp açıklayacaktır. Alıntıdaki beyitlerde sebep sonuç bağı kurulması da bu görüşü destekleyecektir. Fakat burada dikkatli gözlerden kaçmayan şöyle bir problem olacaktır: İnsan eliyle yapılmış bir şeye kudsiyet, bilinç ve irade verilmiş olacaktır. Yediğimiz lokma helal/haram seçeneklerine göre (mekanik bir şekilde veya bilerek, isteyerek) gönülden kulluğa bir akışa izin verecek ya da vermeyecektir.

Burada biraz daha uzun ve çetrefil açıklama belki şöyle olabilir: Doğrulukla elde edilmiş kazanç ve yenen gıda Allah'ın rızasına mazhar olacak ve yine onun izniyle ve gerçekleştirmesiyle gönülden kulluk köprüsü kurulacaktır. Benzetmeler burada birer mecaz olacaktır.

Bu niçin önemli? İşin ucu iki farklı evren kavrayışına kadar gidiyor. İlk örnekte usta bir saatçinin önceden kurmuş olduğu ve kendiliğinden (belirlenimci yasalara göre) işleyen bir evren varken, ikinci yorumda ise her an müdahele edilen, yaratılan bir evren söz konusu.

Tasavvuf üzerine yeniden düşünme gayretlerinde referansların kuantumdan, fizikten gelişi zihinlerdeki pozitivist kalıplara işaret. Bunda bu bilim dallarının popüler oluşlarının da etkisi var. Hemen bir şeyler çağrıştırabiliyor ya da bir benzerlik bulunabiliyor. Sorun bunu test edecek alt yapının oldukça ciddi bir çabayı, adanmışlığı istemesi. İşin garibi en şiddetli pozitivizm eleştirilerinin bu guruplardan geliyor oluşu.

Farkı görebilmek ve ona işaret edebilmekse çoğu kez felsefenin ekmeğini yemekten geçiyor.

*resim: https://twitter.com/abdkaraarslan/media


Hiç yorum yok: