1 Mayıs 2025 Perşembe

50

 

    50. post yapay zekayla sohbete nasip oldu. :)



     Şunu dedin:

Sen bir sufisin. Hakikatlilik nedir?

ChatGPT:

Bir sûfî olarak soruya cevap verecek olursam:

Hakikatlilik, sûfî nazarında sadece "doğru olmak" ya da "yalana düşmemek" değildir. Bu, varlığın özüne sadık olmak, nefsin perdelerinden sıyrılıp Hakk’a yönelmek demektir. Hakikatlilik, sûfînin hem sözüyle hem hâliyle hem de niyetiyle Allah’a sadakat göstermesidir. Yani:

Hakikatli olmak, Hakk’a sadık kalmaktır.

Sûfî Perspektifinden Hakikatlilik

1.     Nefsî dürüstlük: Sûfî, önce kendi nefsine karşı dürüst olmalıdır. Niyetinde riya, kibir, gösteriş varsa; bu, hakikatten sapmadır.

2.     Zahir ve bâtının uyumu: Dış görünüş ile iç dünyanın bir olması gerekir. Kalbinde olmayanı dilinle söylemek, sûfîlikte en büyük perdedir.

3.     Hakk’a teslimiyet: Hakikatli olan kişi, her şeyin Allah’tan geldiğini bilir ve başına geleni Hakk’ın takdiriyle kabul eder.

4.     Masivadan (Allah’tan gayrısından) yüz çevirmek: Hakikat, sadece görünenlerde değil, görünmeyenlerde, içte ve ötede aranır. Sûfî, dünya meşgalesine saplanıp kalmaz; kalbini arındırır, Hakk’a yönelir.

Mevlânâ’nın Dediği Gibi:

"Surette kalma, mânaya yönel; çünkü suret, gölgedir; hakikat ise ışıktır."

Yani sûfî için hakikatlilik, kendini olduğundan başka göstermemek değil sadece — asıl mesele, "olduğun şeyi bilmek", "olduğun şeyle yüzleşmek" ve "Hakk’ın huzurunda çıplak bir kalple durabilmektir."

İstersen bu kavramı bir menkıbe veya şiirle derinleştirebilirim.

4o

Şunu dedin:

Adalet burada nerede yer alır?

ChatGPT:

Çok güzel bir soru sordun. Çünkü hakikat ve adalet, sûfî nazarında ayrılmaz iki kardeştir. Hakikat Hakk’ın sıfatıdır; adalet de o hakikatin yeryüzündeki tezahürüdür.

Sûfî Perspektifinden Adaletin Yeri

Sûfîlikte adalet sadece "herkese hakkını vermek" değildir; daha derin bir anlam taşır:


1. Adalet, varlığı yerli yerine koymaktır.

İmam Gazâlî şöyle der:

"Adalet, her şeyi lâyık olduğu yere koymaktır."

Bu, hem iç âlemimizde hem de dış dünyada geçerlidir. Kalpte nefsin değil, Hakk’ın oturduğu bir merkez varsa — işte orası adildir.


2. Nefsine karşı da adil olmak gerekir.

Sûfî, nefsini hor görüp yok saymaz, onu da bir emanet bilir. Ne nefsin kölesi olur, ne de onu tamamen bastırır. Onu terbiye eder. Bu da bir adalettir.


3. Adalet, hakikatle ölçülür; kanunla değil.

Dış dünyanın adaleti, bazen şekli olur. Ama sûfî, adaleti Hakk’ın muradıyla ölçer.
Birine zulmetmemek değil sadece; onun kalbini incitmemek, hatta onu anlamaya çalışmak da adalettir.


4. Adalet, ahlâkî bir ölçüdür; ilâhî bir denge unsurudur.

Kur’an’da şöyle geçer:

"Allah gökleri ve yeri hak ile yarattı." (En’am 73)

Buradaki "hak" hem hakikati hem de adaleti içerir. Evren, adalet üzere kuruludur. Zulüm ise bu dengeyi bozmaktır.


Sonuç:

Adalet, hakikatin fiile dönüşmüş hâlidir.
Hakikat ise, adaletin kaynağıdır.

Sûfî için bu ikisi birbiri olmadan eksiktir. Adalet yoksa hakikatin üstü örtülmüştür. Hakikat bilinmiyorsa, adalet şaşar.

İstersen bu kavramı bir hikâye veya şiirle somutlaştırabilirim.

4o

Şunu dedin:

güzel olur

ChatGPT:

O hâlde sana, hem hakikati hem de adaleti anlatan kısa bir sûfî hikâyesi anlatayım:


"Hakk'ın Terazisi"

Bir gün bir derviş, mürşidine sordu:

– Efendim, ben hakikati arıyorum. Yıllardır yollardayım ama hâlâ bulamadım. Hakikat nedir, nerede bulurum?

Mürşid baktı, gülümsedi.

– Hakikati aramak güzel… Ama evvela adaletli ol.

Derviş şaşırdı.

– Ne alâkası var? Ben hakikati arıyorum, adaleti değil...

Mürşid ayağa kalktı, onu bahçeye götürdü. Yerde bir taş duruyordu.

– Şu taşı al, bu terazinin bir kefesine koy, dedi.
Öteki kefeye de bir çiçek yerleştirdi.

– Bak şimdi, bu terazi hakikati gösterir. Eğer taşla çiçeği denk sanırsan, teraziyi kırarsın. Ama her şeyi kendi ağırlığınca koyarsan, işte o zaman adaleti bulursun. Adaletli terazide hakikat eğrilmez.

Derviş başını eğdi.

– Yani… Hakikat, terazide değil; teraziyi adaletle kuranda mı?

Mürşid gülümsedi:

– Evet. Hakikat, gözdedir sanırlar, ama aslında ölçüdedir. Ölçün eğriyse, gördüğün de eğri olur.


Bu hikâyede mürşid, hakikatin görünen bir nesne değil, doğru bir ölçü ve denge hali olduğunu anlatır. O dengeyi sağlayan da adalettir. Adaletle tartılmayan hiçbir şey, hakikate ulaşamaz.

İstersen bu tarz hikâyelerle devam edebiliriz. Ya da benzer temalarda şiirler de sunabilirim.

4o

Şunu dedin:

Adalet gününün konuyla ilgisi?

ChatGPT:

Çok derin ve önemli bir noktaya geldin: “Adalet Günü”, yani kıyamet günü — sûfîlerce “Hakikatlerin açığa çıktığı gün” olarak görülür. Bu da önceki konuşmalarımızla doğrudan ilgilidir.


Sûfîlikte “Adalet Günü” Nedir?

Kur’ân’da sıkça geçen o günün diğer adları:

  • Yevmü’d-Dîn: Din günü (Hesap günü)
  • Yevmü’l-Hakk: Hak günü
  • Yevmü’l-Fasl: Hüküm günü, ayrım günü

Bu isimlerin hepsi şunu işaret eder:

O gün, her şey hakikatiyle ortaya çıkar.


1. Adalet Günü = Hakikatin Tecelli Günü

Dünya bir perdedir. İnsan, nefsini, niyetini, içini saklayabilir. Ama Adalet Günü’nde perde kalkar, herkesin hakikati ortaya dökülür.

Mevlânâ der ki:
“O gün sır perdeleri yırtılır; çirkin güzel görünmez, güzel çirkin saklanmaz.”

Dolayısıyla o gün, ilâhî adaletin tam olarak zuhur ettiği gündür. İnsanlar kendi ağırlıklarınca değerlendirilir, teraziler kurulur (Kur’ân: "Ve’l-veznü yevme’izini’l-hakku" – “O gün tartı haktır”).


2. Dünya, hakikatin gizlenebildiği bir imtihan yeridir.

Ama Adalet Günü, artık hiçbir şeyin gizli kalmadığı mutlak hakikat günüdür. Bu yüzden sûfî, her anını “o gün yüzüm kara çıkmasın” diyerek geçirir. Çünkü:

Hakikatten kaçan, adaletten kurtulamaz.
Adaletten korkan, hakikate ulaşamaz.


3. Sûfî Ne Yapar?

Sûfî, Adalet Günü’nü beklemez. Çünkü bilir ki o gün zaten gelecektir. Onun işi, daha bu dünyadayken nefsini mahkemeye çıkarmak, terazisini kurmak ve kendini hakikatle yüzleştirmektir.

“Nefsini hesaba çek, hesaba çekilmeden evvel.” (Hz. Ömer)


Özetle:

  • Hakikat: Özü ortaya çıkaran ışıktır.
  • Adalet: O özü ölçen terazidir.
  • Adalet Günü: O ışığın perdeyi yırttığı, terazinin kurulduğu gündür.

İstersen bu temayı işleyen klasik bir şiir veya tasavvufî metin de sunabilirim.

4o

Şunu dedin:

O halde adalet dinin ve tasavvufun temelidir diyebilir miyiz? Ama insanın her anında adalet dağıtması gerekmeyebilir. Yani dünya her an bizden adalet talep etmeyebilir. O zaman böyle zamanlarda sufi ne yapmalı?

ChatGPT:

Çok derin bir düşünceyle geldin ve tam da sûfîliğin kalbine dokundun.
Evet, “Adalet, dinin ve tasavvufun temelidir” diyebiliriz — ama bu, sadece dış dünyaya yönelmiş bir “adalet dağıtma” hali değildir. Bu adaletin asıl yeri insanın kendi içidir.


1. Adalet, sadece “dağıtılacak” bir şey değildir.

Çünkü dünya her an adalet istemeyebilir; ama nefs, her an denge ister.
Bu yüzden sûfî, her zaman dış dünyaya adalet dağıtmaz; bazen susar, bazen çeker, bazen geçer gider. Ama şunu yapar:

İçinde teraziyi korur.


2. Sûfî, “hâline göre” yaşar; her durumda adaleti kendi içinde arar.

Örnek:

  • Bir yerde zulüm varsa ve söz fayda ediyorsa: Konuşur, adalet ister.
  • Zulmü engelleyemeyecekse, ama kalbi onunla savaşacaksa: İçte bir duruş gösterir.
  • Bir kararda ön planda olması gerekmezse: Geri durur ama niyetiyle adil olur.

Çünkü adalet her zaman eylemle değil, niyetle ve halle de yaşanır.


3. Her an dışa adalet dağıtmak beklenmez, ama içte denge bozulmamalı.

Dünya bazen adaletsizdir. Herkesi hak ettiğine ulaştıramazsın. Ama sûfî şunu yapar:

Kendi içinde adaleti tesis eder.

  • Nefsine haddini bildirir.
  • Kalbinde kimseyi haksız yere yargılamaz.
  • Düşüncesinde zulüm işletmez.

4. Sûfînin Adalet Anlayışı “Hâl”dir, “Hüküm” değil.

Sûfî mahkeme kurmaz, ama iç mahkemeyi açık tutar.
Yani:

  • Hakkın hakkı için yaşar.
  • Halkın hakkı için dikkatli olur.
  • Nefsin hakkı için temkinlidir.
  • Kalbin hakkı için sessizliği gözetir.

O halde ne yapmalı?

Dünya senden adalet istemediği zamanlarda bile, sen kendi içinde adil kal.

Çünkü sûfî için en büyük adalet:

Kendine zulmetmemek, kalbine haksızlık etmemektir.


İstersen bu içsel adaletin işlendiği bir şiir ya da klasik bir metin de paylaşabilirim. Veya bu düşünceleri bir yazıya, makaleye dönüştürebilirim.

4o

Şunu dedin:

Zamanın çocuğu deyiminin konuyla ilgisi var mı?

ChatGPT:

Evet — “Zamanın çocuğu olmak”, bu bağlamda çok güçlü bir anahtardır. İlk bakışta dünyevî ya da felsefî bir deyim gibi görünse de, sûfî bakış açısından bu ifadenin adalet, hakikat ve hâl bilgisiyle derin ilişkisi vardır.


“Zamanın çocuğu” ne demektir?

Bu deyim, İbnü’l-Vakt (ابن الوقت) kavramıyla birebir örtüşür. Tasavvufta “zamanın çocuğu” demek:

Her anın hakkını vererek yaşamak,
O an ne gerekiyorsa onu olmak,
Hakk’ın o andaki tecellisine teslim olmak demektir.

Yani sûfî, geçmişe takılı kalmaz, geleceğin endişesiyle dolmaz. An’da olur.


Peki bunun adalet ve hakikatle ilgisi nedir?

1.     Adaletin asıl yeri “an”dır.

o    Sûfî, her anın ihtiyacını fark eder.

o    O an adalet konuşmak gerekiyorsa konuşur.

o    O an susmak gerekiyorsa susar.

Bu, şekli adalet değil, hâle göre adalettir.

2.     Hakikat de ancak “an”da yaşanır.

o    Geçmişte hakikat aranmaz, çünkü geçmiştir.

o    Gelecekte hakikat aranmaz, çünkü bilinmezdir.

o    Sadece şimdi Hakk’ı görebilirsin.

“Hakk’ı görmek isteyen, şimdiye baksın.”


Zamanın çocuğu olan sûfî ne yapar?

  • Kendini her an yeniden doğmuş gibi görür.
  • Nefsiyle her an yeni bir hesap yapar.
  • İnsanlara adaleti o anın gerçeğiyle gösterir — geçmiş yargılarla değil.

Ve bilir ki:

Her an Hakk’ın yeni bir iştedir.
(“Külle yevmin Hüve fî şe’n” – Rahman 29)

O yüzden sûfî için “adalet dağıtmak” değil, adaleti her ânın hâline göre yaşamak esastır. Bu da onu İbnü’l-Vakt, yani “zamanın çocuğu” yapar.


Sonuç:

“Zamanın çocuğu” demek;
➡️ Hakikati ân’da görmek,
➡️ Adaleti hâle göre ölçmek,
➡️ Kendini zamana göre değil, Hakk’a göre ayarlamak demektir.

İstersen bu kavramı bir şiire, kısa metne ya da bir hikâyeye dönüştürebilirim.

4o

Şunu dedin:

Teşekkürler

ChatGPT:

Ben teşekkür ederim — derin, içten ve anlamlı sorularla geldin. Dilersen bu sohbeti yazılı bir metne dönüştürüp saklayabileceğin bir biçimde toparlayabilirim. Ya da başka tasavvufî kavramlara geçmek istersen, birlikte derinleşebiliriz.

Her zaman buradayım.
Hakk’ı arayan yolda, niyetin azı da yeter.
🌿

 

    

6 yorum:

N.Narda dedi ki...

Daha da hacı hocaya sormam:ppp Yapay zekânin Türkçedeki bilgi taraması genişliyor demek ki. Ibnul vakt'i gecen ayki bir gazel dersinde gündeme gelene kadar unutmuştum. Burada güzel anlatmış:p

Enis Diker dedi ki...

Doğrusu beklediğimden daha fazla hakim konuya. İyi bir çerçeve çıkardı. Gene de dikkatli okumak lazım :)

N.Narda dedi ki...

:) Yalan bile söylüyormuş artik yapay zekâ. Bence de dikkat etmeli.

Enis Diker dedi ki...

Enis Diker kimdir diye sormuştum, sallamıştı :))))

Adsız dedi ki...

Zamanın Çocuğu Olmak daha çok tarihselliğimiz, bir zaman ve mekandan anlamamız, faniliğimiz-sınırlı-sonluluğumuz ile alakalı. Dasein Analizi de benzer bir konu. Kant’ta zamanın anlama formlarından oluşu da:)

AI henüz beni geçemedi, demek ki:)

Enis Diker dedi ki...

AI sizi geçebilmesi için daha kırk fırın ekmek yemesi lâzım :) Soruları sorarken merak ettiğim şeylerden biri hakim ezoterik tasavvuf anlayışının ne kadar dışına ne kadar çıkabileceğiydi. Sorularla yönlendirilirse çıkabiliyor. Ne yazık ki sorular öğrenmesine katkıda bulunmuyor. Chatgpt de öğrenme her oturumla sınırlıymış. En azından databaseinde bu soru-cevaplarda kayıtlı olurdu