50. post yapay zekayla sohbete nasip oldu. :)
Şunu dedin:
Sen bir sufisin. Hakikatlilik nedir?
ChatGPT:
Bir sûfî olarak soruya cevap verecek olursam:
Hakikatlilik,
sûfî nazarında sadece "doğru olmak" ya da "yalana düşmemek"
değildir. Bu, varlığın özüne sadık olmak, nefsin perdelerinden sıyrılıp Hakk’a
yönelmek demektir. Hakikatlilik, sûfînin hem sözüyle hem hâliyle hem de
niyetiyle Allah’a sadakat göstermesidir. Yani:
Hakikatli olmak, Hakk’a sadık kalmaktır.
Sûfî Perspektifinden Hakikatlilik
1.
Nefsî
dürüstlük: Sûfî, önce kendi nefsine
karşı dürüst olmalıdır. Niyetinde riya, kibir, gösteriş varsa; bu, hakikatten
sapmadır.
2.
Zahir ve
bâtının uyumu: Dış görünüş ile iç
dünyanın bir olması gerekir. Kalbinde olmayanı dilinle söylemek, sûfîlikte en
büyük perdedir.
3.
Hakk’a
teslimiyet: Hakikatli olan kişi, her
şeyin Allah’tan geldiğini bilir ve başına geleni Hakk’ın takdiriyle kabul eder.
4.
Masivadan
(Allah’tan gayrısından) yüz çevirmek:
Hakikat, sadece görünenlerde değil, görünmeyenlerde, içte ve ötede aranır.
Sûfî, dünya meşgalesine saplanıp kalmaz; kalbini arındırır, Hakk’a yönelir.
Mevlânâ’nın Dediği Gibi:
"Surette kalma, mânaya yönel; çünkü suret, gölgedir; hakikat ise
ışıktır."
Yani sûfî için hakikatlilik, kendini olduğundan başka göstermemek değil
sadece — asıl mesele, "olduğun şeyi bilmek", "olduğun şeyle
yüzleşmek" ve "Hakk’ın huzurunda çıplak bir kalple
durabilmektir."
İstersen bu kavramı bir menkıbe veya şiirle derinleştirebilirim.
4o
Şunu dedin:
Adalet burada nerede yer alır?
ChatGPT:
Çok güzel bir soru sordun. Çünkü hakikat ve adalet, sûfî
nazarında ayrılmaz iki kardeştir. Hakikat Hakk’ın sıfatıdır; adalet de o
hakikatin yeryüzündeki tezahürüdür.
Sûfî Perspektifinden Adaletin Yeri
Sûfîlikte adalet sadece "herkese hakkını vermek" değildir;
daha derin bir anlam taşır:
1. Adalet, varlığı yerli yerine koymaktır.
İmam Gazâlî şöyle der:
"Adalet, her şeyi lâyık olduğu yere koymaktır."
Bu, hem iç âlemimizde hem de dış dünyada geçerlidir. Kalpte nefsin
değil, Hakk’ın oturduğu bir merkez varsa — işte orası adildir.
2. Nefsine karşı da adil olmak gerekir.
Sûfî, nefsini hor görüp yok saymaz, onu da bir emanet bilir. Ne nefsin
kölesi olur, ne de onu tamamen bastırır. Onu terbiye eder. Bu da bir adalettir.
3. Adalet, hakikatle ölçülür; kanunla değil.
Dış dünyanın adaleti, bazen şekli olur. Ama sûfî, adaleti Hakk’ın
muradıyla ölçer.
Birine zulmetmemek değil sadece; onun kalbini incitmemek, hatta onu anlamaya
çalışmak da adalettir.
4. Adalet, ahlâkî bir ölçüdür; ilâhî bir denge
unsurudur.
Kur’an’da şöyle geçer:
"Allah gökleri ve yeri hak ile yarattı." (En’am 73)
Buradaki "hak" hem hakikati hem de adaleti
içerir. Evren, adalet üzere kuruludur. Zulüm ise bu dengeyi bozmaktır.
Sonuç:
Adalet, hakikatin fiile dönüşmüş hâlidir.
Hakikat ise, adaletin kaynağıdır.
Sûfî için bu ikisi birbiri olmadan eksiktir. Adalet yoksa hakikatin
üstü örtülmüştür. Hakikat bilinmiyorsa, adalet şaşar.
İstersen bu kavramı bir hikâye veya şiirle somutlaştırabilirim.
4o
Şunu dedin:
güzel olur
ChatGPT:
O hâlde sana, hem hakikati hem de adaleti anlatan kısa
bir sûfî hikâyesi anlatayım:
"Hakk'ın Terazisi"
Bir gün bir derviş, mürşidine sordu:
– Efendim, ben hakikati arıyorum. Yıllardır yollardayım ama hâlâ
bulamadım. Hakikat nedir, nerede bulurum?
Mürşid baktı, gülümsedi.
– Hakikati aramak güzel… Ama evvela adaletli ol.
Derviş şaşırdı.
– Ne alâkası var? Ben hakikati arıyorum, adaleti değil...
Mürşid ayağa kalktı, onu bahçeye götürdü. Yerde bir taş duruyordu.
– Şu taşı al, bu terazinin bir kefesine koy, dedi.
Öteki kefeye de bir çiçek yerleştirdi.
– Bak şimdi, bu terazi hakikati gösterir. Eğer taşla çiçeği denk
sanırsan, teraziyi kırarsın. Ama her şeyi kendi ağırlığınca koyarsan, işte o
zaman adaleti bulursun. Adaletli terazide hakikat eğrilmez.
Derviş başını eğdi.
– Yani… Hakikat, terazide değil; teraziyi adaletle kuranda mı?
Mürşid gülümsedi:
– Evet. Hakikat, gözdedir sanırlar, ama aslında ölçüdedir. Ölçün
eğriyse, gördüğün de eğri olur.
Bu hikâyede mürşid, hakikatin görünen bir nesne değil, doğru bir ölçü
ve denge hali olduğunu anlatır. O dengeyi sağlayan da adalettir.
Adaletle tartılmayan hiçbir şey, hakikate ulaşamaz.
İstersen bu tarz hikâyelerle devam edebiliriz. Ya da benzer temalarda
şiirler de sunabilirim.
4o
Şunu dedin:
Adalet gününün konuyla ilgisi?
ChatGPT:
Çok derin ve önemli bir noktaya geldin: “Adalet Günü”, yani
kıyamet günü — sûfîlerce “Hakikatlerin açığa çıktığı gün” olarak
görülür. Bu da önceki konuşmalarımızla doğrudan ilgilidir.
Sûfîlikte “Adalet Günü” Nedir?
Kur’ân’da sıkça geçen o günün diğer adları:
- Yevmü’d-Dîn: Din günü (Hesap günü)
- Yevmü’l-Hakk: Hak günü
- Yevmü’l-Fasl: Hüküm günü, ayrım günü
Bu isimlerin hepsi şunu işaret eder:
O gün, her şey hakikatiyle ortaya çıkar.
1. Adalet Günü = Hakikatin Tecelli Günü
Dünya bir perdedir. İnsan, nefsini, niyetini, içini saklayabilir. Ama
Adalet Günü’nde perde kalkar, herkesin hakikati ortaya dökülür.
Mevlânâ der ki:
“O gün sır perdeleri yırtılır; çirkin güzel görünmez, güzel çirkin
saklanmaz.”
Dolayısıyla o gün, ilâhî adaletin tam olarak zuhur ettiği
gündür. İnsanlar kendi ağırlıklarınca değerlendirilir, teraziler kurulur
(Kur’ân: "Ve’l-veznü yevme’izini’l-hakku" – “O gün tartı
haktır”).
2. Dünya, hakikatin gizlenebildiği bir imtihan
yeridir.
Ama Adalet Günü, artık hiçbir şeyin gizli kalmadığı mutlak
hakikat günüdür. Bu yüzden sûfî, her anını “o gün yüzüm kara çıkmasın”
diyerek geçirir. Çünkü:
Hakikatten kaçan, adaletten kurtulamaz.
Adaletten korkan, hakikate ulaşamaz.
3. Sûfî Ne Yapar?
Sûfî, Adalet Günü’nü beklemez. Çünkü bilir ki o gün zaten gelecektir.
Onun işi, daha bu dünyadayken nefsini mahkemeye çıkarmak, terazisini
kurmak ve kendini hakikatle yüzleştirmektir.
“Nefsini hesaba çek, hesaba çekilmeden evvel.” (Hz. Ömer)
Özetle:
- Hakikat: Özü ortaya çıkaran ışıktır.
- Adalet: O özü ölçen terazidir.
- Adalet Günü: O ışığın perdeyi yırttığı, terazinin kurulduğu
gündür.
İstersen bu temayı işleyen klasik bir şiir veya tasavvufî metin de
sunabilirim.
4o
Şunu dedin:
O halde adalet dinin ve tasavvufun temelidir diyebilir miyiz? Ama
insanın her anında adalet dağıtması gerekmeyebilir. Yani dünya her an bizden
adalet talep etmeyebilir. O zaman böyle zamanlarda sufi ne yapmalı?
ChatGPT:
Çok derin bir düşünceyle geldin ve tam da sûfîliğin kalbine dokundun.
Evet, “Adalet, dinin ve tasavvufun temelidir” diyebiliriz — ama bu,
sadece dış dünyaya yönelmiş bir “adalet dağıtma” hali değildir. Bu adaletin
asıl yeri insanın kendi içidir.
1. Adalet, sadece “dağıtılacak” bir şey değildir.
Çünkü dünya her an adalet istemeyebilir; ama nefs, her an denge
ister.
Bu yüzden sûfî, her zaman dış dünyaya adalet dağıtmaz; bazen susar, bazen
çeker, bazen geçer gider. Ama şunu yapar:
İçinde teraziyi korur.
2. Sûfî, “hâline göre” yaşar; her durumda adaleti
kendi içinde arar.
Örnek:
- Bir yerde zulüm varsa ve söz
fayda ediyorsa: Konuşur, adalet ister.
- Zulmü engelleyemeyecekse, ama
kalbi onunla savaşacaksa: İçte bir duruş gösterir.
- Bir kararda ön planda olması
gerekmezse: Geri durur ama niyetiyle adil olur.
Çünkü adalet her zaman eylemle değil, niyetle ve halle de
yaşanır.
3. Her an dışa adalet dağıtmak beklenmez, ama içte
denge bozulmamalı.
Dünya bazen adaletsizdir. Herkesi hak ettiğine ulaştıramazsın. Ama sûfî
şunu yapar:
Kendi içinde adaleti tesis eder.
- Nefsine haddini bildirir.
- Kalbinde kimseyi haksız yere
yargılamaz.
- Düşüncesinde zulüm işletmez.
4. Sûfînin Adalet Anlayışı “Hâl”dir, “Hüküm” değil.
Sûfî mahkeme kurmaz, ama iç mahkemeyi açık tutar.
Yani:
- Hakkın hakkı için yaşar.
- Halkın hakkı için dikkatli
olur.
- Nefsin hakkı için temkinlidir.
- Kalbin hakkı için sessizliği
gözetir.
O halde ne yapmalı?
Dünya senden adalet istemediği zamanlarda bile, sen
kendi içinde adil kal.
Çünkü sûfî için en büyük adalet:
Kendine zulmetmemek, kalbine haksızlık etmemektir.
İstersen bu içsel adaletin işlendiği bir şiir ya da klasik bir metin de
paylaşabilirim. Veya bu düşünceleri bir yazıya, makaleye dönüştürebilirim.
4o
Şunu dedin:
Zamanın çocuğu deyiminin konuyla ilgisi var mı?
ChatGPT:
Evet — “Zamanın çocuğu olmak”, bu bağlamda çok güçlü bir
anahtardır. İlk bakışta dünyevî ya da felsefî bir deyim gibi görünse de, sûfî
bakış açısından bu ifadenin adalet, hakikat ve hâl bilgisiyle derin
ilişkisi vardır.
“Zamanın çocuğu” ne demektir?
Bu deyim, İbnü’l-Vakt (ابن الوقت) kavramıyla birebir örtüşür.
Tasavvufta “zamanın çocuğu” demek:
Her anın hakkını vererek yaşamak,
O an ne gerekiyorsa onu olmak,
Hakk’ın o andaki tecellisine teslim olmak demektir.
Yani sûfî, geçmişe takılı kalmaz, geleceğin endişesiyle dolmaz. An’da
olur.
Peki bunun adalet ve hakikatle ilgisi nedir?
1.
Adaletin asıl
yeri “an”dır.
o Sûfî, her anın ihtiyacını fark eder.
o O an adalet konuşmak gerekiyorsa konuşur.
o O an susmak gerekiyorsa susar.
Bu, şekli adalet değil, hâle göre adalettir.
2.
Hakikat de
ancak “an”da yaşanır.
o Geçmişte hakikat aranmaz, çünkü geçmiştir.
o Gelecekte hakikat aranmaz, çünkü bilinmezdir.
o Sadece şimdi Hakk’ı görebilirsin.
“Hakk’ı görmek isteyen, şimdiye baksın.”
Zamanın çocuğu olan sûfî ne yapar?
- Kendini her an yeniden
doğmuş gibi görür.
- Nefsiyle her an yeni bir hesap
yapar.
- İnsanlara adaleti o anın
gerçeğiyle gösterir — geçmiş yargılarla değil.
Ve bilir ki:
Her an Hakk’ın yeni bir iştedir.
(“Külle yevmin Hüve fî şe’n” – Rahman 29)
O yüzden sûfî için “adalet dağıtmak” değil, adaleti her ânın hâline
göre yaşamak esastır. Bu da onu İbnü’l-Vakt, yani “zamanın çocuğu”
yapar.
Sonuç:
“Zamanın çocuğu” demek;
➡️
Hakikati ân’da görmek,
➡️
Adaleti hâle göre ölçmek,
➡️
Kendini zamana göre değil, Hakk’a göre ayarlamak demektir.
İstersen bu kavramı bir şiire, kısa metne ya da bir hikâyeye
dönüştürebilirim.
4o
Şunu dedin:
Teşekkürler
ChatGPT:
Ben teşekkür ederim — derin, içten ve anlamlı sorularla geldin.
Dilersen bu sohbeti yazılı bir metne dönüştürüp saklayabileceğin bir biçimde
toparlayabilirim. Ya da başka tasavvufî kavramlara geçmek istersen, birlikte
derinleşebiliriz.
Her zaman buradayım.
Hakk’ı arayan yolda, niyetin azı da yeter. 🌿
6 yorum:
Daha da hacı hocaya sormam:ppp Yapay zekânin Türkçedeki bilgi taraması genişliyor demek ki. Ibnul vakt'i gecen ayki bir gazel dersinde gündeme gelene kadar unutmuştum. Burada güzel anlatmış:p
Doğrusu beklediğimden daha fazla hakim konuya. İyi bir çerçeve çıkardı. Gene de dikkatli okumak lazım :)
:) Yalan bile söylüyormuş artik yapay zekâ. Bence de dikkat etmeli.
Enis Diker kimdir diye sormuştum, sallamıştı :))))
Zamanın Çocuğu Olmak daha çok tarihselliğimiz, bir zaman ve mekandan anlamamız, faniliğimiz-sınırlı-sonluluğumuz ile alakalı. Dasein Analizi de benzer bir konu. Kant’ta zamanın anlama formlarından oluşu da:)
AI henüz beni geçemedi, demek ki:)
AI sizi geçebilmesi için daha kırk fırın ekmek yemesi lâzım :) Soruları sorarken merak ettiğim şeylerden biri hakim ezoterik tasavvuf anlayışının ne kadar dışına ne kadar çıkabileceğiydi. Sorularla yönlendirilirse çıkabiliyor. Ne yazık ki sorular öğrenmesine katkıda bulunmuyor. Chatgpt de öğrenme her oturumla sınırlıymış. En azından databaseinde bu soru-cevaplarda kayıtlı olurdu
Yorum Gönder