Akan giden zaman içersinde insan bir bütün halinde durur. Geçmişi, bugünü yarına olan ümitleriyle bir yerden bakar zamana. Çözemedikleri ise onun bu bakışıyla hayat arasındaki bakışıdır. Durduğu yeri değiştirdiğinde o yer yer üzerinde yeni bir bakış yada derinlik elde ederek sorunları çözmeye çalışır. Çoğu zaman toptan bakışını değiştirmektense, kendi konumunu derinleştirmeyi yeğler.
Toplumlarında bir tutarlı akışları var mıdır? Bireysellik, özgürlük anlık keyfi kararların neticesi değilde tutarlı bir bütünlüğe uyum çabasının gölgesi altındadır. Özgür karar, kendi kendini idare edebilme ile yönlendir(il)me, imkanlar ( gözetilerek mecburen daha iyi ) dahilinde kendi kararını alabilmekde sınırı nerde başlar? hep kararları bir şekilde etkiler. Buna kendini koruma içgüdüsü ile alınmış kararlarlar ile yapılmış seçimleride ilave etmek lazım. Kimi nükleer bir gelecek ile çatışmayı tehlikli görür, kimi nükleersiz var oluşun daha tehlikeli olduğunu düşünür. Bütün pozisyonlar iki temel savunma içgüdüsüne indiğinde diğer seçimlerinde bir anlamı kalmaz. (Ya da bu temel tercih üzerinden yeniden anlamlandırılır) Gelecek korkusu yada korunma refleksi ile karar alma hepsine baskın çıkar.
Birbirinde farklı akılcı tercihlerin karşılıklı tükendiği (ya da diyoloğun kalmadığı diyelim)yerde ise korkularla, ihanet iddiaları ile akıldışı saflaşmalar başlar. Bu tarz tecihlerin öne çıktığı, gündelik hayatın sıkıntılarının bunların gölgesinde değersizleştiği seçimlerin ise ne kadar özgür ve demokratik olduğunu düşünmek lazım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder