8 Şubat 2017 Çarşamba

15





Agah olalım erenler! *

Kuyunun dibine ulaşsaydın o adam olmazlığın, senden olduğunu anlardın.

1330 Arslana gördüğü şeklin başka bir arslan olmayıp kendi aksi olduğu, kuyu dibinde belli oldu.

Adam olmak için Yusuf gibi kuyunun dibinden yıldızları seyretmek, kendinle baş başa kalmak mı gerekir? 

*

Uyanık olmak her an yeniden bir anlamlandırma çabası. Yapılan işlerde tamahı, kibri kendinde görme ve tanıma/arama o eylemi anlamlandırma çabası bir yerde. Ya da onlarda kibrin, tamahın izini kovalamak kılı kırk yarma. İşte bu kuyunun dibinden tek başına mütemadiyen yıldızları takip etmektir.

Garibi anlama çabasının kavramları da tanımlıyor, sınırlandırıyor oluşu. Hırs için genel bir tanıma sahip biri, onu kendinde izlemeye başladığında hırsın anlamı da yeniden şekilleniyor, çeşitleniyor, derinleşiyor. Teoriden pratiğe, pratikten teoriye bitmek bilmez gitgeller.

Buradaki durumdan, uyanık olma halinden bir tık ötesi de var. 'Uyanık olma hali' bir tespit hali. İlerde Hz. Ali kıssasında karşımıza çıkacağı haliyle bir adım sonrası Tanrı'nın razı olduğu tavrı seçip eylemek var. Burada iş tespit olmaktan çıkıp eyleme dönüşür.

Gaye eylemi yapan hâlin, yani onu yaptıran saikin tespiti ile eylemin yönünü uygunluğunu belirlemektir, ki bu uyanık olmaktan ileri bir noktadır. 

Yasin 54 “ Gerçekten de bugün, hiç kimseye, hiçbir suretle zulmedilmez ve size de, ancak yaptığınız şeylerin karşılığı verilir.” A. Gölpınarlı

Nefsin, hâlin takibi eylemi şekillendirip insanı sorumluluk altına sokmasıyla ilgili sanırım.


1331 A amıcasının yüzünde bir kötülük gören, amıcan değildir kötü olan, sensin kötü; kendinden ürkme.

İnananlar birbirlerinin aynasıdır; bu haberi Peygamber'den getirirler.

Gözünün önüne gök renkli bir şişe koymuşsun da o yüzden âlem gök görünüyor. ( Görüşünü sınırlıyor, alemi görmen gerekirken göğü görüyorsun, kuyunun göğü sınırlaması gibi) 

İnanan, Tanrı ışığıyla bakmasaydı gizli şey, inanana çırılçıplak görünür müydü?

Fakat sen, Tanrı ateşiyle baktın da o yüzden kötülükte kaldın, iyilikten haberin bile yok.

A hüzünlere dalmış kişi, azar azar ateşe su serp de ateşin ışık kesilsin.

Rabbimiz, sen de o tertemiz suyu serp de âlemin su serp de ateşin ışık kesilsin gitsin.

Benzetme bir sonraki beyitte insanın görüşünü değiştirirse Tanrı ışığıyla bakar mı demekte? Bu benzetmede çıkan aşırı bir yorum mu olur? İzleyen iki beyit Tanrı ışığıyla bakmak için iyilikle bağlantı kurmuş olmayı destekler gibi gözüküyor. İyilik netice insan eliyle olan, insanın seçimi bir şey. Sondan iki beyit hem insanın gayretine hem de Tanrı'nın yardımına bir arada işaret etmekte. 

Kulun gücünün hududunu, Tanrı'nın yardımının başlayacağı yeri, gücünün neye yeteceğini bilmiyoruz. Sanırım bu bilmeyiş de faniliğin sınırlarının içinden. Burada da faniliğe bir işaret var.


*
Agâh ol. agâh olmak: Kendine gel, kendine gelmek. Bir şeyi anlamak, gerçeğe ermek anlamına geldiği gibi uykudan uyanmak mânasını da ifade ederdi. Uyan, kalk yerine birisi uyandırılırken el uciyle hafifçe yastığına vurularak yine yavaşça «agâh ol erenler» denirdi.
AGÂH ETMEK: Farsça, uyandırmak. Mevlevi tarikatında mutfakta görev yapan içmeydacının, sabah ezanından evvel, tekke odalarında yatanları kapılara vurarak "agah ol dedem" diyerek uyandırmasıdır. Bu uyandırma gece teheccüd namazı için olurdu. Farsça'da bu kelime, "uyanık" manasına gelmektedir. Mevlevîlerde uyuyan kişiyi ürkütmeden uyandırmak tarikat edeblerindendir. Bu uyandırma işi bir başka uygulanış şekliyle şöyleydi : Uyuyan dervişin hafifçe yastığına el ucuyla sağ elin parmak uçlarıyla vurulur ve yavaş bir sesle, adıyla hitap edilerek "derviş... agah ol!" denilirdi ki bu, uyan demektir. Kaynak: http://www.semazen.net/sp.php?id=41&page_id=1&menu_id=id13


Hiç yorum yok: