17 Mayıs 2011 Salı

Çevre meseleleri



Elbistan*

Çevre, üzerine çok fazla düşündüğüm bir konu değildi. Çevre kirliliği ile karşılaşmadık mı? Bir çok kez karşılaştık; Haliç oldum olası pisti, Kızkulesi yakınlarında çarpışan gemilerden sızan petrol Boğaz'ı ve Marmara'yı kirletmişti, doğalgazın olmadığı yıllarda İstanbul'da ve Ankara'da kışları hava hep dumanlıydı, Çernobil'deki patlama neticesinde radyoaktif sızıntı, Karadeniz bölgesini ve muhtemelen bir çok yöreyi radyoaktif serpinti ile zehirlemişti ama nedense bunlar bize hep münferit olaylar gibi gelmiş, bir müddet sonra konuyu unutuvermiştik. Sanki hepsi bir kaza, doğal afet, kader gibi duruyordu. İnsan eliyle önlenmesi mümkün olmayan, kirliliğe sebeb olan faliyet önlenirse daha büyük bir bedel ödenecek, medeniyet/gelişme geriye gidecek gibi düşülnür; üzerinde pek fazla konuşulmaz, etkisi geçtiğinde de hemen unutulurdu. Doğa nasıl olsa kendi kendini temizlerdi. Çevre konuları üzerinde konuşmama, düşünmeme üzerine genel bir anlaşma varmış gibiydi. Bu konsensusu zayıflatan iki olay oldu, biri ozon tabakasının delinmesi diğeri Çernobil felaketi. Etkileri uzun süren bu iki çevre felaketi sonuçları ile bizleri uzun süre meşgul etti.

Bugün artık bir takım geri dönülmez sonuçlara sebeb olan bu çevre felaketlerinin, zamanında görmezden gelinmesi hangi yanlış bakışımızın neticesidir? Çevre kirliliği için çıkarılan yasalar, güvence altına alınmaya çalışılan doğa, gene hangi saikle delinerek kirletilmeye devam edilmiştir? Fabrika sahibinin, kapıda protesto edenlere kızan çalışanların doğanın kirletilmesine devam etmesine zorlayan mantık nedir?

Kütahya'daki gümüş madeninin siyanürlü havuzlarının sızıntı yapması tehlikesine karşı protesto yapan köylülerin karşısındakiler de gene kendi akrabaları, eşleri dostları idi. Çalıştığı işi kaybetme korkusu, ilerde belki kendi hayatlarına mal olacak fabrikayı koruma zorunluluğuna yol açıyordu.

Çalışanların işlerini kaybetme gibi kabul edilebilir bir mazeretleri var. Ya fabrika sahiplerinin? Öne sürülebilecek mazeretler- kapanırsak, üretimi düşürürsek, pahalı arıtmalara yönelirsek birinci dereceden sorumlu olduğumuz çalışanlarımız işssiz kalır, fabrikamız zor durunda kalır belki kapanır, ülke ekonomisine katkımız azalır, daha az vergi öderiz, zarar eden bir firma oluruzdu. Bir organizma gibi çalışan işyeri, kendi hayatının varlığını devam ettirmeyi birinci dereceden bir sorumluluk olarak kabul etmekte ve hatta bunu bir ahlâki gerekçe olarak öne sürebilmektedir.

Burda gelecek kuşakların ve tüm canlıların, ekosistemin dengesinin varoluşu ile dengelenecek ahlâki karşı argümanı nasıl ortaya kayabiliriz? Ömrünü tamamlamış bir Nükleer santralın kapanmaması kararını, daha yüksek kapasitede çalışarak daha büyük ve korumasız siyanür havuzları kurma kararını engellemeyi sağlayacak bakışımız ne olabilir?

--

"Sosyal politika"nın dilinden hareket edersek; gelecek kuşaklar da güçsüz kabul edilip korunması gereken, güçsüz gruplardandır. Güçsüzlüğü, görüşünü/tercihini dile getiremekten geliyor öncelikle. Bunun yanında onlara temizlenmesi gereken hava, su, toprak bırakılmasından; bu kaynakların tüketilmesinden.
devam edecek

*http://www.basakgazetesi.com/news.php?id=9488

4 yorum:

Unknown dedi ki...

Ahlaki argümanı normlaştırmak gerek fakat bu kadar kısa bir sürede bu mümkün değil... Hala bilinçsiz insanlar var ve bilinçli olup da bencil olanlar daha fazla... 'Nasıl olsa Dünya'da fazla kalmayacağım' diye düşünüyor çoğu...
Devletin sıkı denetime tutup göz yumdurmaması gereken konulardan biridir kirlilik... Fakat görün ki bunu yapmayan en büyük katiller de devletlerdir.. En güzel örneğini ABD veriyor. Kendi ülkesini değil bütün dünyayı katlediyor. Elbette ABD olduğu için demiyorum bunları. Ne kadar gelişmiş ve büyümüş bir ülke olsun ya da olmasın asla hızını kesmek istemeyecektir.
güzel yazıydı teşekkürler..

Enis Diker dedi ki...

Bir yerden bakmayan için bir kalıp yok. Hak/hakaniyet herkes için kabul edilebilir bir norma dönüştüğünde, herkes için bir temellendirme olur herhalde.

Yasaların uygulanmasını takip etmek lazım. İşletme sahiplerinin yasalara uymak konusunda isteksizlerini değiştirmek için herkesin bu konularda daha çok paylaşımda bulunması, bu konulara ilgi göstermesi ile mümkün.

Çin gibi hırslı bir şekilde büyüme hedefini önüne koymuş devletlerin nasıl bu işlere ikna edileceği ise bir muamma.

İşletmelerin büyüme, kâr önceliklerinin yanına şimdilik çevreyi kirletmemeden bu işleri yapma gayreti yok.

Feride Nizamettin dedi ki...

Mükemmel bir yazı olmuş ellerin dert görmesin çok güzel ifade etmişsin.

Enis Diker dedi ki...

Çok teşekkürler :)