Sen bırakıyorsun da bazen ipin ucunu; dünü, bugünü, yarını karıştırıp da birbirine çözülmez yumaklar gibi, bir orada bir burada, bir içinde, bir dışında, bir kalabalık, bir tek başına yaşayıp gidiyorsun. Tutmadı mı aklın, uymadı mı yüreğin sana, hayat arada bir çekiverdiğinde ellerini senden, huyuna gitmediğinde, olmadık bir anda acıtıverdiğinde canını, yakınken uzak uzakken yalnız kaldığında, sen de sırtını dönüveriyorsun hemen kendine, hayata, zamana... Tüm varlığına inat, yok sayıyorsun.
Ama zaman, o hiç sonu gelmeyen (sen ne çabuk ve ne çok tükendin oysa), silinmeyen(içinde bıraktığı hangi kesiklerden bahsetmeli), yetişilmeyen (bir düşün bakalım seni bekleyen ne/kim kaldı ki) zaman, ne yaparsan yap bırakmıyor peşini. Arada bir kaybettirse de kendini, varlığını hissettirmese de bazen sana, nefesi içinin odalarında dolaşıp duruyor sinsice.Ya ayaklarının ucunda, sessiz sedasız giriveriyor aklına, ya da hiç hesapta yokken, destursuz açıp da kapıyı dalıveriyor yüreğinden içeri...Bugünlerde yaptığı gibi...
Uykuyla uyanıklık, düşle gerçek, hayatla ölüm arasında... İncecik bir çizginin tam da kopma noktasında... Akıl kör, yürek sağır, ben dilsiz... Çekip alıyorum kendimi içeriye ve usulca kapatıyorum kapıyı. Bir süre kendimdeyim. Bir süre kendimleyim. Yine, yeni, yeniden bir nefes için kısa bir mola vakti...
diye yazmışım geçen sene bu zamanlarda...o yazımı hatırlattı bana :)))
Aynı halın gene aynı kelimelerle ifadesi çok ilginç, fakat siz daha güzel ifade etmişsiniz. Bu yazınızı okusaydık bu kırık dökük kelimeleri hiç yayınlamazdık, elinize sağlık.
5 yorum:
"Kendimleyim, kendimdeyim..."
Nasıl özledim böyle zamanları.
Çok güzeldi.
Teşekkürler :)
Sen bırakıyorsun da bazen ipin ucunu; dünü, bugünü, yarını karıştırıp da birbirine çözülmez yumaklar gibi, bir orada bir burada, bir içinde, bir dışında, bir kalabalık, bir tek başına yaşayıp gidiyorsun. Tutmadı mı aklın, uymadı mı yüreğin sana, hayat arada bir çekiverdiğinde ellerini senden, huyuna gitmediğinde, olmadık bir anda acıtıverdiğinde canını, yakınken uzak uzakken yalnız kaldığında, sen de sırtını dönüveriyorsun hemen kendine, hayata, zamana... Tüm varlığına inat, yok sayıyorsun.
Ama zaman, o hiç sonu gelmeyen (sen ne çabuk ve ne çok tükendin oysa), silinmeyen(içinde bıraktığı hangi kesiklerden bahsetmeli), yetişilmeyen (bir düşün bakalım seni bekleyen ne/kim kaldı ki) zaman, ne yaparsan yap bırakmıyor peşini. Arada bir kaybettirse de kendini, varlığını hissettirmese de bazen sana, nefesi içinin odalarında dolaşıp duruyor sinsice.Ya ayaklarının ucunda, sessiz sedasız giriveriyor aklına, ya da hiç hesapta yokken, destursuz açıp da kapıyı dalıveriyor yüreğinden içeri...Bugünlerde yaptığı gibi...
Uykuyla uyanıklık, düşle gerçek, hayatla ölüm arasında...
İncecik bir çizginin tam da kopma noktasında...
Akıl kör, yürek sağır, ben dilsiz...
Çekip alıyorum kendimi içeriye ve usulca kapatıyorum kapıyı.
Bir süre kendimdeyim.
Bir süre kendimleyim.
Yine, yeni, yeniden bir nefes için kısa bir mola vakti...
diye yazmışım geçen sene bu zamanlarda...o yazımı hatırlattı bana :)))
Aynı halın gene aynı kelimelerle ifadesi çok ilginç, fakat siz daha güzel ifade etmişsiniz. Bu yazınızı okusaydık bu kırık dökük kelimeleri hiç yayınlamazdık, elinize sağlık.
kırık dökük kelimeler olur mu hiç o ne demek öyle...
ben uzatmışım, siz sadece 2-3 kelimeyle anlatmışsınız ki yazmak ve asıl marifet bu kadar az kelimeyle bu kadar çok şey anlatabilmek işte...
Yorum Gönder