Bu yazı, Mesnev-i Şerif de geçen Hz. Ali kıssasından yola çıkarak, nefs sorgulanmasının bir bilgi kaynağı olup olamayacağı hususunda düşünmek, fikir geliştirmek denemesidir.
Felsefeci değiliz, felsefe konusunda da çok bilgimiz yoktur. Belki daha önce söylenmiş bir sözü söylüyoruz, ya kulağımızda bir yerden kalmıştır yada yaza çize o sözü ikinci kez farketmişizdir. Daha evvel söylenen sözler konusunda titiz devranmaya çalışıyoruz ve alıntıları veriyoruz. Gözümüzden kaçanlar olursa afola.
Karar verme, hürriyet problemiyle alakalı bir eylemdir. Hür olan karar verir, sorumluluk üstlenir. Ve bir şey eğer verilecek kararlarda etkili oluyorsa buna bilgi diyebiliriz.
Bir şeylere karar verme aşamasında kararımızı etkelyen bir çok şey çıkar karşımıza. Bunlardan hangisi seçtiğimiz yada nelere göre karar aldığımız birazda bizim karaktarimizle, dünyaya bakışımızla alakalı birazda galiba.
Rastgele verilen kararların dışında, alınan kararların hepsi bir bilgiye dayanır. İyi yada kötü bir gerekçeye sahiptir.
Benim tespit edebildiğim karar vermede dörd aşama yada bilgi kaynağı var. (Bunlara başka bilgi kaynaklarıda eklenebilir) Bilimsel bilgi, Dini bilgi, Ahlaki bilgi yada vicdani tavır ve nefsin sorgulanması.
Bilmek,ilim- Evrenin veya olayların bir bölümünü konu olarak seçen, deneye dayanan yöntemler ve gerçeklikten yararlanarak sonuç çıkarmaya çalışan düzenli bilgi, (TDK sözlüğü)
Bilimsel bilgi:
Daha evvel gözlem ve araştırma sonucu elde edilmiş bilgiye dayanarak verilen karalar.Bilimsel bilgi mekanik bir yorumdur. Akla dayanır. Daha evvel konulmuş kuralları referans alır. Felsefe bilginin kaynağı konusunda üç adet çözüm sunar ve hepsi de bilimsel bilgiyle ilgilidir. Kısaca bakarsak :
Akılcılık (Rasyonalizm)
Akılcılık, bilginin kaynağının akıl olduğunu; doğru bilginin ancak akıl ve düşünce ile elde edilebileceği tezini savunan felsefi yaklaşımdır. Bu yaklaşıma göre deney yolu ile elde edilen bilgi kesin bilgi değildir, geçicidir. İnsan duyum ve algıları geçici, doğuluğu kesin olmayan bilgiler verir. Eski Yunan'da rasyonel bilgi ile duyu organlarımızın sağladığı duyusal bilgi arasında fark olduğunu belirten ilk filozoflar Herakleitos, Parmenides, Sokrates, Platon ve Aristoteles'tir. Yeni çağ akılcıları ise Descartes ve Hegel'dir.
Deneycilik (Empirizm)
Deneycilik, bilginin duyumlar sayesinde ve deneyimle kazanılabileceğini öne süren yaklaşımdır. Deneyci yaklaşıma göre insan zihninde doğuştan bir bilgi yoktur. Bu nedenle akılcılık yaklaşımına karşıdır. Akılcılığın insan aklında doğuştan ilkeler varolduğu varsayımına karşıdır. Doğru bilgi duyular vasıtasıyla deney yolu ile elde edilebilir. Bütün bilgilerin ilk kaynağı duyudur. Deneycilik yaklaşımının önemli filozofları John Locke ve David Hume'dur.
Analitik Felsefe
Felsefeyi düşünsel bir etkinlik olmaktan çıkarıp bir dil analizi olarak algılayan felsefi akımdır. Bilimlerin dilini çözümlemeye ve onların kavram yapısını araştırmaya öncelik verilir. Ludwig Wittgenstein akımın önde gelen temsilcilerindendir.
"http://tr.wikipedia.org/wiki/Epistemoloji"'dan alındı
Dini bilgi :
Dini bilgiden kasıt kitabi dini bilgi. Herhangi bir olaya göre değilde daha evvel din alimlerince yada bilginlerce kurallarlaştırılmış bilgi.
Vicani/ Ahlaki Bilgi:
Karar vermeyi etlileyen kaynaklar dikkate alındığında vicdan da bir bilgi kaynağıdır. Aslında vicadanın oluşumunda birinci kaynak dini bilgidir. Ama farklı mezhepler, coğrafi şartlar ve yaşanan her olayın kendine has özellikleri onu vicdani bir sorgudan geçirmeyi zorunlu kılabilir. Dini bilgiden farklı somut olaylar karşısnda alınan bilgiler kararlar.
Vicdan her zaman doğru kararlar vermeyebilir. Yanılabilir, yanıltılabilir ve bazen tamamen susar.
Nefis e dönerek alınan kararlar.
Beşer seviyesindeki bizler için son iki kategori ,nefs ve vicdan, insan olmakla alakalıdır.
Nefs içe dönük bir bilgidir. Beş duyudan değil de şuurdan elde edilen bir bilgidir. Aynı vicdan gibi, insanın hali ile alakalı bir bilgi. Uyanık ve kendinde olan bir insanın bilgisidir.
Mesnev-i Şerif de Hz. Ali nin hikayesi kısaca şöyledir:
Ali dedi ki: “Ben kılıcı Tanrı için vuruyorum. Tanrı kuluyum ten memuru değil!
Tanrı aslanıyım heva heves aslanı değil... İşim, dinime şahittir.
3790. Ben “Attığın zaman sen atmadın, Tanrı attı” sırrına mazharım. Ben kılıç gibiyim, vuran o güneştir.
Ben; pılımı pırtımı yoldan kaldırdım; Tanrıdan gayrısını yok bildim.
Bir gölgeyim sahibim güneş... Ona hacibim hicap değil.
Kılıç gibi vuslat incileriyle doluyum; savaşta diriltirim, öldürmem.
Kılıcımın gevherini kan örtmez. Rüzgâr nasıl olur da bulutumu yerinden teprendirebilir?
Saman çöpü değil; hilim, sabır ve adalet dağıyım. Kasırga dağı kımıldatabilir mi?
3795. Bir rüzgârla yerinden kımıldanıp kopan bir çöpten ibarettir. Çünkü muhalif esen nice rüzgârlar var!
Hışım, şehvet ve hırs rüzgârı, namaz ehli olmayan kişiyi silip süpürür.
Ben dağım; varlığım, onun binasıdır. Hattâ saman çöpüne benzesem bile rüzgârım, onun rüzgârıdır.
Benim hareketim, ancak onun rüzgarıyladır. Askerimin başbuğu, ancak tek Tanrının aşkıdır.
Hiddet, padişahlara bile padişahlık eder, fakat bize köledir. Ben hiddete gem vurmuş, üstüne binmişimdir.
3800. Hilim kılıcım, kızgınlığımın boynunu vurmuştur. Tanrı hışmıysa bence rahmettir.
Tavanım, damım yıkıldı ama nura gark oldum. Toprak atası ( Ebu Turab) oldumsa da bahçe kesildim.
Savaşırken içime bir vesvese, bir benlik geldi; kılıcı gizlemeyi münasip gördüm.
Bu suretle “Sevgisi Tanrı içindir” denmesini diledim; ancak Tanrı için birisine düşmanlık etmeli.
Cömertliğimin Tanrı yolunda olmasını, varımı yine Tanrı için sakınmamı istedim.
3805. Benim sakınmam da ancak Tanrı içindir. Vermem de... Tamamı ile Tanrınınım, başkasının değil.
Tanrı için ne yapıyorsam bu yapışım, taklit değildir; hayale kapılarak, şüpheye düşerek de değil. Yaptığımı, işlediğimi, ancak görerek
yapıyor, görerek işliyorum.
Hüküm çıkarmadan arayıp taramadan kurtuldum. Elimle Tanrı eteğine yapıştım.
Uçarsam uçtuğum yeri görmekteyim, dönersem döndüğüm yeri.
Bir yük taşıyorsam nereye götüreceğimi biliyorum. Ben ayım, önümde güneş, kılavuzuyum.
3810. Halka bundan fazla söylemeye imkân yok; denizin ırmağa sığması mümkün değildir.
Akılların alacağı kadar aşağı mertebeden söylemekteyim. Bu, ayıp değil, Peygamberin işidir.
Garezden hürüm ben; hür olan kişinin şahadetini duy. Kul, köle olanların şahadetleri iki arpa tanesine bil değmez!
Şeriatte dâva ve hükümde kulum şahitliğinin kıymeti yoktur.
Senin aleyhinde binlerce köle şahadet etse şeriat onların şahadetlerini bir saman çöpüne bile almaz.
3815. Şehvete kul olan, Tanrı indinde köleden, esir olmuş kullardan beterdir.
Çünkü köle bir sözle sahibinin kulluğundan çıkar,hür olur. Şehvete kul olansa tatlı dirilir, acı ölür.
Şehvet kulu, Tanrı’nın rahmeti, hususi bir lûtuf ve nimeti olmadıkça kulluktan kurtulamaz.
Öyle bir kuyuya düşmüştür ki bu kuyu, onun kendi suçudur. Ona cebir değildir, cevir de değil!
Kendisini kendisi, öyle bir kuyuya atmıştır ki ben o kuyunun dibine varacak ip bulamıyorum.
Hikayenin Tamamı
Düzeltilecek
3 yorum:
her zaman ki gibi cok ilginc bir konuyu ele almissin, felsefe icinde de disinda da her zaman tartisilan bir konu özgür irade. ben bu konularin üstüne fazla gidemedim zaman problemimden dolayi.
yazinda degindigin noktalari konunun en önemli noktalari olarak görüyorum, yani bunlari toplami ne ifade ediyor diye devam edilmesi gerekilir aslinda. islam'daki durumla var olan durumun birlesimi ne ifade ediyor...
süphesiz zor bir cevap, ve iki sey önerebilirim. bir cevap olmaya yetmiycek, dedigim gibi bir ek, isigin baska bir pariltisi olarak baksak iyi olucak.
cok kaba ve kisa: schelling insanin ve tanrinin özgürlügü bir celiski yaratmasin diye, yani insan robot durumuna düsmesin diye özgürlügü ikiye ayiriyor. tanrinin özgürlügü ile insanin özgürlük alani diye, dolayisiyla insani kosutlanmis bir robot olmaktan kurtariyor. sanirim bu islamiyettede böyle.
kant bu meseleyle daha yogun ugrasiyor ve insanin ahlakli olabilmesi icin özgürlüge ihtiyaci var diyor, aynisini cok postmodern ve gercekten cok farkli düsünen foucault'da söylüyor. özgürlük kant'ta bir seyi yapabilmekten cok bir eylemi yapmamak üzerine kurulu. ayni zamanda düsünübilmem icin bile özgür olabilmem lazim. söyle söynebilir özgürlük herseyin temeli ve kosulu - kant'ta. söyle bir arguman populerdir: kendi disinda bir varliga inanan, varsayan, oturtturan insan ne kadar özgürdür? (feuerbach ve izindekilerin argüman sekli). öte yandan kendi disinda bir varliga varolma hakki-sansi taniyan bir insan özgür degilmidir? denilebilir bence kant ile. cünkü burda insan aklina kendi yasasini kendi verdigi icin özgürdür, disardan bir yasaya uymadigi icin özgürdür.
daha yazmak ve ve anlamak üzere,
saygilarimla
esra
her zaman ki gibi cok ilginc bir konuyu ele almissin, felsefe icinde de disinda da her zaman tartisilan bir konu özgür irade. ben bu konularin üstüne fazla gidemedim zaman problemimden dolayi.
yazinda degindigin noktalari konunun en önemli noktalari olarak görüyorum, yani bunlari toplami ne ifade ediyor diye devam edilmesi gerekilir aslinda. islam'daki durumla var olan durumun birlesimi ne ifade ediyor...
süphesiz zor bir cevap, ve iki sey önerebilirim. bir cevap olmaya yetmiycek, dedigim gibi bir ek, isigin baska bir pariltisi olarak baksak iyi olucak.
cok kaba ve kisa: schelling insanin ve tanrinin özgürlügü bir celiski yaratmasin diye, yani insan robot durumuna düsmesin diye özgürlügü ikiye ayiriyor. tanrinin özgürlügü ile insanin özgürlük alani diye, dolayisiyla insani kosutlanmis bir robot olmaktan kurtariyor. sanirim bu islamiyettede böyle.
kant bu meseleyle daha yogun ugrasiyor ve insanin ahlakli olabilmesi icin özgürlüge ihtiyaci var diyor, aynisini cok postmodern ve gercekten cok farkli düsünen foucault'da söylüyor. özgürlük kant'ta bir seyi yapabilmekten cok bir eylemi yapmamak üzerine kurulu. ayni zamanda düsünübilmem icin bile özgür olabilmem lazim. söyle söynebilir özgürlük herseyin temeli ve kosulu - kant'ta. söyle bir arguman populerdir: kendi disinda bir varliga inanan, varsayan, oturtturan insan ne kadar özgürdür? (feuerbach ve izindekilerin argüman sekli). öte yandan kendi disinda bir varliga varolma hakki-sansi taniyan bir insan özgür degilmidir? denilebilir bence kant ile. cünkü burda insan aklina kendi yasasini kendi verdigi icin özgürdür, disardan bir yasaya uymadigi icin özgürdür.
daha yazmak ve ve anlamak üzere,
saygilarimla
esra
Bu ufukaçıcı yorum için çok teşekkürler:) Felsefe bizim için çok yeni bir alan, gidilecek çok yolumuz var. İşaret ettiğiniz yerler bu açıdan bilen birisinin önerisi olduğundan bizim için önemli ve kıymetli. Mesnevi'deki Hz. Ali kıssası basit görünmekle birlikte oldukça karmaşık bir hali ifade ediyor. Bu tarz bir uyanıklık, muhakeme, kendinin farkında oluş nihayetinde bir tecrübeye işaret ediyor.
Geleneğin iki büyük damarı olduğundan bahsedilir. Biri Muhyiddin Arabi diğeri Hz. Mevlana. Düşünce dünyamızı bu ikisinin fikrlerinin şekillendirdiği söylenir.
Özgürlük dendiğinde aklımza ilk gelen Mesnevinin başında şu beyitler oluyor. "Ey oğul! Bağı çöz, azat ol. Ne zamana kadar gümüş, altın esiri olacaksın?
20. Denizi bir testiye dökersen ne alır? Bir günün kısmetini…
Harislerin göz testisi dolmadı. Sedef, kanaatkâr olduğundan inci ile doldu.
Bir aşk yüzünden elbisesi yırtılan, hırstan, ayıptan adamakıllı temizlendi.
Ey bizim sevdası güzel aşkımız; şadol; ey bütün hastalıklarımızın hekimi;
Ey bizim kibir ve azametimizin ilâcı, ey bizim Eflâtun’umuz! Ey bizim Calinus’umuz!"
Özgürlük bir hal olarak anlaşılıyor. Hırstan kopmuş aşka yönelmiş bir hal. Bir uyanıklık, farkında oluş. Eğer yanlış anlamadıysam sizn alıntıladığınız filozoflarda bir zihinsel süreç olarak erişilen bir yer. Daha stabil bir durum. mevlanada ise her an kazanılması, yenilenmesi gereken bir hal gibi duruyor.
İslam geleneği içinde özgürlük kaderle beraber düşünülmüş. İnsanın hiç iradesi olmaması ile tamamen tüm iradenin insanda olduğu uç görüşler olmakla burda bir orta yol izlenmiş. Mevlanadan hatırmda kalan şu söz "pişmanlık nereden geliyor, mademki bir pişmanlık hissi var o halde sorumluluk var" (mealen) insanın yaptığının karşılığında bir sorumluluğa sahip olduğuna işaret eder gibi.
Selamlar
enis
Yorum Gönder